SELİM TEMURCİ TBMM’NİN, REFAH KONUSUNDA YENİ BİR ORTAK BİLDİRİYLE MİLLETİMİZİN DUYGULARINA TERCÜMAN OLMASI GEREKİR

TBMM Genel Kurulunda görülmelerine başlanan ‘Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’na ait kanun teklifi üzerine konuşması yapan Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci sözlerine Gazze’de yaşanan soykırıma değinerek başladı.

Selim Temurci TBMM’nin, Refah Konusunda Yeni Bir Ortak Bildiriyle Milletimizin Duygularına Tercüman Olması Gerekir

Temurci, “İnsanlık ağır bir sınavdan geçiyor. 7 Ekim'den bu yana dünyanın gözü önünde Gazze âdeta bir mezarlığa dönüştürüldü. 25 bini kadın ve çocuk olmak üzere 35 bin insan katledildi, 7 bin insan kayıp, binlerce insan yaralı. Refah, Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından güvenli bölge ilan edilmişti. Uluslararası Adalet Divanı ise bu katil devlete "Saldırılarınızı durdurun." demişti, "Öldürmelerinizi durdurun." demişti.

Ölümden kaçarak Refah'a sığınan kardeşlerimiz pazar günü ve bugün de devam ediyor, siyonist alçakların saldırılarında öldürüldü; kadınlar ve çocuklar -videolarda hepimiz gördük- yakılarak öldürülüyor. Böyle bir ortamda milletin Meclisinden tekrar dönemin nemrutlarının, dönemin firavunlarının Rabbim tarafından kahru perişan edilmesini ve bu işte de bu ülkeyi ve bu milleti öncü kılmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Biliyoruz ki hedefi vaat edilmiş topraklar olan bu katil sürüsü asla durmayacaktır.

Filistin'e bakıp bütün duygularımla şunu ifade etmek istiyorum: Filistin'e bakıp daha güçlü bir Türkiye için hep birlikte el ele verip çok daha fazla çalışmak zorunluluğunda olduğumuzu hissetmeliyiz. Aksi takdirde, rahmetli Erbakan Hocamızın sürekli ifade ettiği sözü tekrar burada hatırlatmak zorundayız: "Bu İsrail, bu siyonist rejim laftan anlamaz, ancak güçten anlar, güçten." Dolayısıyla ben, bu vesileyle, tekrar bu vahşeti ve bu soykırımı şiddetle kınıyorum ve Meclisimizin de Refah konusunda yeni bir bildiriyle milletimizin duygularına tercüman olması gerektiğini hatırlatıyorum.” Dedi.

“MİLLİ MENFAATLERİN PARTİSİ YOKTUR”

“Burada devlet yapımızın en köklü kurumlarından bir tanesi olan Dışişleri Bakanlığımızın çalışma yapısını, işleyiş yapısını değiştireceğine inandığım bir kanun teklifini görüşüyoruz dolayısıyla ülkemizin ve milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda hepimiz aynı taraftayız. Millî menfaatlerin partisi yoktur dolayısıyla bu duyguyla kendi kanaatlerimi ifade etmeye çalışacağım.

Dünyadaki en geniş 3'üncü diplomatik ağına sahip bir Bakanlığa sahibiz. Böyle bir Bakanlığın hem küresel anlamda hem bölgesel anlamda meydan okumalara karşı elbette teşkilat yapısını daha güçlü hâle getirmek istemesini, personel yapısını daha donanımlı hâle getirmesini anlıyoruz. Buradaki sorun, acaba bütün bu işleri yapabilmek için böyle bir vakıf kurmaya gerek var mıdır? İşte ben burada bu kanun teklifiyle ilgili olarak 3 ana konuda görüşlerimi ifade edeceğim; vakfın faaliyet alanı, vakfın bütçesi ve denetimi, kurulacak vakıf acaba yayımlanan tasarruf genelgesine uygunluğu!

Öncelikle, Dışişleri Bakanlığımız mevcut yapısında birimler var. Bunlar bina alımı yapıyor, satımı yapıyor, kiralama yapıyor, araç alımı yapıyor. Mevcut kanun teklifinde Dışişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu bu faaliyetler tamamıyla vakfa devrediliyor. Burada Anayasa'ya göre bir hatırlatma yapmak zorundayız: Anayasa madde 123'e göre, çok açık bir şekilde bunun yapılamayacağını bize söylüyor, "İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir." deniliyor dolayısıyla böyle bir meselede biz maalesef, Anayasa'ya aykırı bir iş yaptığımızın farkında mıyız, bu soruyu sormak istiyorum. Burada belki birçok konuşmacı ifade edecek, gerçekten hepimizin göz bebeği hariciyemiz, yüzlerce yıllık geleneği olan bir kurumu, bir bakanlığı niçin ikili bir yapı hâlinde yönetmek istiyoruz?”

“ÜLKEDE PARALEL YAPILAR OLUR”

Konuşmasının devamında Temurci, “Anayasa'ya aykırı böyle ikili bir yapı olmadan Dışişleri Bakanlığımızın yapısını, personelini daha güçlü hâle getiremez miyiz? Dışişleri Bakanlığımızda Stratejik Araştırmalar Merkezimiz var, Diplomasi Akademimiz var; bunlar yetmiyor bu işleri yapmaya, o kadar yetmiyor ki bu vakfa bir üniversite kurma yetkisi veriliyor.

Şu soruyu lütfen hepimiz soralım: Şayet Tarım Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı, diğer bütün bakanlıklarımız buraya böyle "Biz de kendi personelimizin kapasitesini geliştirmek için, teşkilat yapımızı güçlendirmek için bir vakıf kurmak istiyoruz." diye gelirlerse ne olur? Gelirlerse bu ülkede paralel yapılar olur, çift başlılık olur ve bu ülke, bu devlet bunlardan çok çekti. Allah rızası için bu kanun teklifini tekraren hep birlikte gözden geçirmek zorundayız. Dışişleri Bakanlığımızın mevcut yapılanmasında elbette bütün bu işleri yapmak için bir vakıf kurmak illa gerekiyor mu sorusunu sordum. Ancak vakıf kurulurken şöyle bir mantıkla kurulmuş: Vakıf âdeta bir fon, bir holding gibi kuruluyor ve bütün bu faaliyetleri gerçekleştirmek için bu vakfın gelir üretmesi lazım. 2 tane soru soracağım: Vakıf niçin gelir üretecek sorusuna gelmeden illa vakfın bir gelir üretmesi mi gerekiyor Dışişleri Bakanlığımızın faaliyetleri için? İşte, milletin Meclisi burada, getirsinler ilave bütçe onaylamasını, getirsinler bunları hep birlikte yapalım; dolayısıyla, bütçelerle bunu yapalım.

Şimdi şu soruları bütün vekiller olarak, bütün partiler olarak sormak zorundayız: Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde her türlü ticari faaliyette bulunacak bir vakıf kurmak doğru mudur? Yabancı bir ülkede bile bakın, bunun altını çiziyorum- şirket kuracak, şirketlere ortak olacak, hisse senedi alacak bir vakıf kurmak ulusal güvenliğimiz için yarın bu ülkeyle bir sıkıntı yaşandığında bizim için ve bütün bu coğrafya için çok büyük bir sıkıntı olmaz mı? Dünyanın hangi ülkesinde dışişleri bakanlığında kâr amacı güden böyle bir yapılanma vardır? Bu durum ülkemizin diplomatik saygınlığına, diplomatik adaba uyar mı arkadaşlar? Peki, teklifimiz ne? Elbette burada iktidar çoğunlukta, en azından şunu yapalım:

Bu vakıf asla ve kata yurt dışında herhangi bir konuda yatırım yapmasın, bir yere ortak olmasın, sadece devlet iç borçlanma senetleri ve Türkiye'de kamuya ait olan şirketlere yatırım yapsın diyorum. Tabii, şunu özellikle ifade etmek lazım: İktidar partisindeki dostlarımız, kardeşlerimiz Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı gibi birçok vakfa benzettiler. Arkadaşlar, değil, onların faaliyet alanı Türkiye'nin içerisi. Türkiye Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı sadece içeride değil, dışarıda da faaliyet gösterecek; onun için, böyle bir vakfın ülkemizin itibarına ve prestijine zarar vereceğini düşünüyoruz ve şunu söylüyoruz: Bakın, Dışişleri Bakanlığımızın 33 milyarı aşkın bir bütçesi var.

Biz diyoruz ki: Vize gelir hizmetleri, bağış ve yardımlar var ve Vakfın gelirleri ağırlıklı buradan gelecek. Vize gelirlerinden ilave elde edilecek gelir -ki bu, Vakfa aktarılması düşünülen gelir- Vakfa aktarılmasın, direkt Dışişleri bütçesine aktaralım, Meclise gelsin, inanıyorum ki Meclis buna onay verecektir ama bu vakıflar ve fonlar... Ak Partili dostlarım beni iyi dinlesin: AK PARTİ kurulduğu dönemlerde çok büyük büyük bir mücadele vermiştik bunları kapatıp bir bütçe birliği, bir hazine birliği, bir kontrol ve bir denetim olsun diye, bunları yapmıştık; eski alışkanlıklara dönersek Türkiye'yi iflasa sürükleriz, Türkiye bu işin içinden çıkamaz.

“BÖYLE BİR DENETİM MEKANİZMASI OLMAZ”

Bakın mevcut Dışişleri Bakanımıza güveniyoruz, mevcut Dışişleri Bakanlığımızla ilgili hiçbir problemimiz yok ama ne olur, bugün kurumsal güvenilirlik ve kurallar bizi bağlasın. Devlet bakidir, kişiler gelip geçicidir. Bugün bu Vakfı Hakan Fidan Bey çok iyi yönetebilir ama yarın başımıza ne geleceğini hep birlikte düşünmek zorundayız.

Buradan hareketle ben özellikle Vakfın organlarıyla ilgili bir şeyin altını çizmek istiyorum, sadece denetim kuruluyla ilgili bir cümle kuracağım: Bakın, Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı şu anki mevcut Bakanımız olacak. Bu, Mütevelli Heyeti Başkanı olan Bakanımızı Bakanlıktan gelen kişiler, memurlar, denetim kurulu üyesi olarak denetleyecekler. Daha da komik bir şey söyleyeyim: Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı, dilediği zaman denetim kurulunu denetleyecek. Arkadaşlar, yıllarca finansal kuruluşlarda, farklı şirketlerde yöneticilik yapmış bir kardeşiniz olarak söylüyorum, bu komiktir; Allah aşkına, böyle bir denetim mekanizması olmaz.

Son olarak şunu ifade edip bitirmek istiyorum: Üniversite kurma. Ne olur tasarruf genelgesine uyun ve üniversite kurmayın. Bunun yerine, Türkiye'de 5 tane üniversitesi seçin, bu 5 tane üniversiteye mali destek sağlayın, buradaki en iyi çocukları alın, Diplomasi Akademisi üzerinden üniversitelerle anlaşma yapın ve böylece tasarruf genelgesinde kamuda yeni kurumlar kurulmayacağı maddesine de uymuş olun.” Diyerek konuşmasını sonlandırdı.

HATAY (UHA) - LEVENT AŞKAR

BELEDİYELER

EKONOMİ