Hakkında

  • VAHİT SUNAR 11 Yazı

    Tüm Yazıları
İnsan ve Zaman

Hayallerin esaretine mahkûm olanlar.

Bir bilim insanı buna güzel bir örnektir, ancak aynı zamanda benliğinin esareti altında diktatörlük rolüne üstlenenler de örnek olabilir.

Nasıl hayal eder nasıl algılar, kime ne algılatırsa, insan…

Zaman her insan için mevcut kaynaklar içerisinde en pahalı olanıdır. Hani o zamanı tüketirken belki para harcamıyoruz ancak, ömrümüzü tüketiyoruz.

İnsanın doğası ve tutkuları mı önemli, yoksa doğanın insanı ve gerçekler mi önemli?

Dünyadayız, hep birlikte hiçbir kaygımız yok değil mi? Oysa sınırsız, karanlık bir evrende süzülen bir gezegenin hareketlerine ister istemez teslim olduğunun bile farkında olmadan güç bende diyebiliyor insan…

Öğrenen, düşünen, irdeleyen, fikir üreten ve bunları düşlerinden gerçeğe yansıtan insan ve yine insanın varlığını zaman öğütürken, neden öğüt almaz ki?

Dünya sahnesinde sergilenen bu tiyatroda rol üstlenen her bir birey, sınırsız düşlerin gerçekleri ciddi bir biçimde sınırladığının farkına varamıyor mu?

İnsanın yapabileceği en büyük devrim, sosyal statüsü ve rolü her ne olursa olsun liyakattir.

Hani hep dert yanıyoruz ya, enflasyon diye. İliklerimize kadar işlemiş şişirilmiş bir hologramdan başka hiçbir şey değil. Amerikan rüyası adı üzerinde 1988 yapımı filmi bile var… Kim daha çılgın?

Bizlere hiç yabancı olmayan fakat gerçekte tanıdık dahi olamayacak olan bir sanal gerçeklik kurgulanan verimli düş gücünden değil, sözde modernizmin  bir başka boyutu olan fiziğin obez olarak yansımasıdır.

Devamı
Sembolik Değerler

Sembol sözcüğü ifade açısından farklı ana bilim dallarında birbirinden farklı yorumlanmıştır.

Latince kökenli olan bu tanım, somut veya soyut kavramları ifade eder ve aynı sembol hiçbir zaman bir başka anlamı ifade etmez.

Matematikte kullanılan dört işlem sembollerini bir birinin yerine kullanamazsınız veya Trafikte kullanılan semboller dünyanın her yerinde aynıdır veya bir bayrağın farklı iki ülkeyi temsil edemeyeceği gibi sayısız örnekler verebiliriz.

Örneğin; Tao’nun yaratıcı vasfı, Yin ve Yang sembolü ile ifade edilir ve bu kâinatın karanlık ile aydınlık vasıflarıdır.

Veya yoga yapanların söylediği AUM, (A) yaratıcı Brahmayı, (U) koruyucu Vişnu’yu, (M) sona erdirici Şivayı ifade eder. Kısacası üç büyük Hindu tanrısının adının baş harflerinin ifadesi ile yoga yapanlara ruhsal motivasyon sağlayıcı sözcüğün Hinduların dini itikatlarına göre ibadeti ifade eder...

Ayrıca sembol terimi, Hıristiyanlık dininde inancın gerçeklerini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Havari Amentüsü olarak bilinen vaftiz, Havarilerin Sembolü olarak tanımlanmıştır.

Swastika, hani şu Almanya diktatörü faşist Adolf Hitler’in damalı haç’ı. Vişnu’nun sembollerinden biridir. Evrene ait dört gücü temsil eder. Hava, su, toprak ve ateş…

Aynı zamanda Adolf Hitler’den bahsetmişken O da bir semboldür, dünya ağır sıklet boks şampiyonu  Muhammed Ali de.
Hitler Zulmün Sembolü, Muhammed Ali ise bir başkaldırışın, kuvvete karşı direncin ve sabrın getirdiği başarının hatta psikolojik savaşın sembolüdür

Gustaw Menshing’e (M.S. 1901-1978) göre her şey sembol olabilir, ama hiçbir şey kendiliğinden sembol olamaz.

Her kim neye, kime, nasıl, neden değer verirse versin, bu kişinin hür iradesinin tercihi olmalıdır.

Bu nedenle sembollerin sembolik değermiş gibi küçümsenerek ruhun derinliklerine nüfus etmesi sonucu insanı etki altına alarak insanın kendi oluşturduğu manevi hazın maddi tatminsizliğini ortaya çıkartan sebeplerden biri olabileceğini düşünmek gerekir.

Örneğin 1950 yılında Amsterdam da kurulan ( IASHR ) “ International Association for the Study of the History of Religions” (Uluslararası dinler tarihi eğitimi işbirliği) yapılan kongredeki ilk çalışma dini semboller üzerinedir.

Prof. Dr. W.HELLPACH Konferansının konusunu şu kelimelerle ifade etmişti: “Muhtelif muhitlere ait olan sembollerin ihtiva ettiği özel bir kuvvet ki, insanları, bu sembolün ifade ettiği tasavvurunu gerçekleştirmeğe teşvik eder”.

Devamı
14 MART TIP BAYRAMINI KUTLARKEN

Tıp Bayramını kutlarken neyi, neden niçin kutladığımızın farkında mısınız?

Tıp Bayramı, 93 yıl önce 14 Mart 1919 da kutlamalara başlamıştır. Aslında bu kutlamanın neden sonuç ilişkisine bakmak gerekir. Bu kutlamanın temelinde 1919 yılında İstanbul’un işgali ve dolayısı ile Tıbbiyenin Emperyal İngiliz zihniyetinin işgalci askerlerine karşı Hocalar ve öğrencileri ile birlikte omuz omuza yapılan bir direnişin protestosu ile başlamıştır.

Peki neden 14 Mart?

Sultan II. Mahmut tarafından Haydarpaşa’da yaptırılan Tıbbiye 14 Mart 1827 yılında kurulmuştur. Osmanlı devletinde tıp bilimi 18. Yüzyılın sonlarından itibaren bozulmaya başlamış ve 19. Yüzyıl’da toparlanamayacak hale gelmiştir.

Bu toparlanmanın ilk yapılanması 14 Mart 1827. 

1853 yılında çıkan kırım savaşı ve 1876 yılında başlayan Osmanlı – Rus savaşı Tıbbiyeden Asker hocalar ve son sınıf öğrencileri cepheye gönderilmiş ve bilim adına ne yazık ki ölüm, vatan müdafaası adına şahadet onları bulmuştur.

Ayrıca, 1912 yılında başlayan balkan savaşları nedeni ile seferberlik kararı çıkmış ve Tıbbiyenin yine askeri hocaları ve son sınıf öğrencileri de askeri göreve atanmıştır. Cepheden gelen yaralıların yoğunluğu nedeni ile eğitim sınıfları da yaralılara tahsis edilince eğitime altı ay ara verilmiştir. 16 Mart 1913 yılında Tıbbiye tekrar açılmış ve derslere tekrar başlamıştır.

Ancak 1914 yılında başlayan I. Dünya savaşı nedeni ile askeri tıp öğrencileri Ayazağa da ve Bostancıda silahaltına alınmak üzere eğitimlere başlamıştır. Savaşın büyümesi sonucu eğitime tekrar ara verilmiş, hocalar ile birlikte 3,4 ve 5. Sınıf öğrencileri askeri birliklerde görevlendirilmişlerdir.

Mondros mütarekesi imzalandıktan sonra Osmanlı devleti için yeni bir süreç başladı ve itilaf devletleri filosu 13 Kasım 1918 yılında İstanbul’u işgal etti.

Aralık 1918 de Tıbbiye binasının işgali ile Haydarpaşa’daki tıp eğitimi işgalci emperyalist İngiliz askerleri tarafından 5 sene sürecek işgal dönemi başlamıştır.

Ocak 1919’da üç generalden olşan bir İngiliz heyeti okula gelip müdür Dr. Hulisi (Atalay) bey’e askeri kısmın kapatılarak fakülteye taşınmasını emrederek, taşınma esnasında direniş gösteren öğrenci hareketine karşılık okulun saat kulelerine Makinalı tüfekler yerleştirerek, tehditkar bir tutumla öğrenci hareketlerine karşılık göz dağı vermişlerdir.

Yatakhaneleri ellerinden alınan ve tuvaletlere gitmesi yasaklanan tıp öğrencileri, çatı arasında kendilerine tahsis edilen yataksız yatak hanelerinde idrar kovaları koymak zorunda kalmışlardır.

Askeri öğrenciler kılık kıyafette de yapılan bu zorba soytarılığa bir de ilaveten eğitime başlayacak öğrenci sayısında da 20 öğrenci ile kısıtlama getirmişlerdir.

Tıbbiyenin içinde yaşadığı zor şartların bir göstergesi, işgalin protestosu olarak Tıp Bayramı bilimsel toplantı adı altında 14 Mart 1919 günü Beyazıt’taki Darülfünun (Üniversite) binasının toplantı salonunda toplanıldı. 

1 Mart Tıp Bayramının Kısaca Özetlenmiş Hikayesidir bu.

Bu konuda bir tarihi süreci aydınlatan sayın Prof. Dr. Ayten Altıntaş' a saygılarımı iletiyorum.

Devamı
YENİLİKLERE YÖN VEREN KONSEPT, İHA

Bu yazımda hem ekonomi açısından hem de askerî açıdan ülkelerin performanslarını arttıran stratejik bir yapıya değinmek istiyorum.  

Havacılık; bir tek uçan nesnelerin üretimini, kullanımını, pazarlanmasını ve modernizasyon kabiliyetini içeren sistematik bir yapı değildir, aynı zamanda havacılık Kara Vatan gibi, Mavi Vatan gibi hava sahasının oluştuğu ve yönetildiği alandır.

O nedenle, ülkelerin zaman ve mekân kullanımı açısından havacılık önemlidir. Çünkü, Elektronik harp olarak tanımlanan konvansiyonel harp yöntemlerinde önemi giderek artan savunma ve saldırı araçları olarak kullanılan ve ülkelerin iç ve dış politikalarında belirleyici özelliği olan sistematik bir yapılaşmanın varlığı söz konusudur.

Buradan hareket ile, dünya savaş konseptini değiştiren insansız otonom hava araçlarının önemi ve sosyal entropi konularına değineceğim.

İnsansız araçlar, üzerinde insan taşımayan ve yer kontrolü kapsamında radyo dalgaları aracılığı ile cihaz üzerindeki ve kumanda istasyonunda kullanılan vericilerin transmisyon gücü ile doğrudan ilişkili uzaktan kontrol edilen ve çift yönlü iletişim sağlayabilen cihazlardır.  

Otonom araçlar ise, 4. Sanayi devrimi ile atılan en büyük adımdır. Bu sistematik yapı çevre koşullarını algılayan, analiz eden, kendi aralarında iletişime geçip eş güdüm oluşturabilen donanım ve yapay zekaya sahip sistemlerdir.

Yeni nesil sabit ve döner kanat savunma sistemleri, havacılık platformunda yeniden yapılanma ve bütünleşik faaliyet sistemlerine ilişkin geliştirme ve güncellemeye açık kaynak kodları ve teknolojik unsurları sayesinde kabiliyetleri arttırılmış sistemlerdir.

Birkaç iyi adam sayesinde Türkiye bunu başarmıştır. Onların sayesinde “Ne Mutlu Türküm Diyene”.

Ancak;

Başaramadığımız en önemli konu insan kaynaklarını doğru ve dürüstçe yönetemiyoruz. Ne yazık ki, sosyal rol ve statülerde menfaatlerini ön plana çıkaranların organizasyonlar üzerindeki etkisini her vatandaş tartıştığı halde bir sonuca varılamıyor.

Sosyal medyanın bugünün minicik yavrularımızın zihinlerini programladığını ve gelecekte kendi insanımızın kendimize karşı kullanılabileceğini unutmayalım. Bu araçlar ile bencilleştiriliyoruz. Bu sosyolojik entropi’ye neden olacak en önemli unsurlardan biridir. İşlenen suçların nedenlerine ve bunların dağılımlarına eğitim ve yaş kategorilerine göre bakın anlarsınız “Sıvı Yağ” misali…

Devamı
YENİLİKLERE YÖN VEREN KONSEPT, İHA

Bu yazımda hem ekonomi açısından hem de askerî açıdan ülkelerin performanslarını arttıran stratejik bir yapıya değinmek istiyorum.  

Havacılık; bir tek uçan nesnelerin üretimini, kullanımını, pazarlanmasını ve modernizasyon kabiliyetini içeren sistematik bir yapı değildir, aynı zamanda havacılık Kara Vatan gibi, Mavi Vatan gibi hava sahasının oluştuğu ve yönetildiği alandır.

O nedenle, ülkelerin zaman ve mekân kullanımı açısından havacılık önemlidir. Çünkü, Elektronik harp olarak tanımlanan konvansiyonel harp yöntemlerinde önemi giderek artan savunma ve saldırı araçları olarak kullanılan ve ülkelerin iç ve dış politikalarında belirleyici özelliği olan sistematik bir yapılaşmanın varlığı söz konusudur.

Buradan hareket ile, dünya savaş konseptini değiştiren insansız otonom hava araçlarının önemi ve sosyal entropi konularına değineceğim.

İnsansız araçlar, üzerinde insan taşımayan ve yer kontrolü kapsamında radyo dalgaları aracılığı ile cihaz üzerindeki ve kumanda istasyonunda kullanılan vericilerin transmisyon gücü ile doğrudan ilişkili uzaktan kontrol edilen ve çift yönlü iletişim sağlayabilen cihazlardır.  

Otonom araçlar ise, 4. Sanayi devrimi ile atılan en büyük adımdır. Bu sistematik yapı çevre koşullarını algılayan, analiz eden, kendi aralarında iletişime geçip eş güdüm oluşturabilen donanım ve yapay zekaya sahip sistemlerdir.

Yeni nesil sabit ve döner kanat savunma sistemleri, havacılık platformunda yeniden yapılanma ve bütünleşik faaliyet sistemlerine ilişkin geliştirme ve güncellemeye açık kaynak kodları ve teknolojik unsurları sayesinde kabiliyetleri arttırılmış sistemlerdir.

Birkaç iyi adam sayesinde Türkiye bunu başarmıştır. Onların sayesinde “Ne Mutlu Türküm Diyene”.

Ancak;

Başaramadığımız en önemli konu insan kaynaklarını doğru ve dürüstçe yönetemiyoruz. Ne yazık ki, sosyal rol ve statülerde menfaatlerini ön plana çıkaranların organizasyonlar üzerindeki etkisini her vatandaş tartıştığı halde bir sonuca varılamıyor.

Sosyal medyanın bugünün minicik yavrularımızın zihinlerini programladığını ve gelecekte kendi insanımızın kendimize karşı kullanılabileceğini unutmayalım. Bu araçlar ile bencilleştiriliyoruz. Bu sosyolojik entropi’ye neden olacak en önemli unsurlardan biridir. İşlenen suçların nedenlerine ve bunların dağılımlarına eğitim ve yaş kategorilerine göre bakın anlarsınız “Sıvı Yağ” misali…

Devamı
YARASALAR GÜNDÜZ UÇAMAZ Kİ

Tasarlanan dünya, tasarıya göre şekilleniyor.

Eğer NATO biterse, Amerika’nın küresel kanadı biter, eğer NATO biterse Avrupa bağımsızlığını ilan eder, eğer NATO biterse Türkiye Avrasya'nın 2. Büyük ekonopolitik gücü olur.

Hiç küreselciler böyle bir duruma müsaade ederler mi?

Küreselciler üzerlerine giydikleri beden olan A.B.D. 'yi askeri ve siyasi bir güç olarak kullanıyorlar demenin bir anlamı yok, çünkü dünyanın ekonomisine yön veren kilit ülkeleri de kullanıyorlar. 

Bunu Öngöremiyorum...

Ön göremediğim, bu yapılanmanın gerçekleşeceğini öngöremeyen batı.

Yok, yok… Kesin onlar da öngörmüştür, 2021 Aralık yayından itibaren ülkeleri uyaran Türkiye gibi.

Ancak, Ukrayna yönetiminin NATO sevdası ve Rusya da bu argüman kapsamında oyun içinde rol alması ve rol belirleyici olarak baş rol oyunculuğuna sarılması Ukrayna’yı yeniden yapılandırma politikası vizyonda olan en önemli film karelerinden biridir.

Aslında bir dezenformasyonun ülkeleri nasıl etkilediğini görerek yaşadığımız bu durumdan sonuç çıkartmak gerekir.

Bu utanç verici taktire şayan sonuç hem kan akmasına hem göçlere hem de dünya ekonomisi ile birlikte çok büyük ekonomik darboğaza girmemize neden olacaktır.

Kısacası ekonomisi bozulan Türkiye, Biden ekolü ile sarsılacak!

Eğer bu krizi iyi yönetemezsek unutmayalım ki küreselci zihniyetin manipülasyonu sayesinde hedefine ulaşacak potansiyel bir tehdit giyotin gibi başımızın üzerinde duruyor.

Öngöremediğim mevcut iktidarın bu süreç yönetiminde sergileyeceği performansa toplumun bakış açısıdır.

Bu fırsat ile Türkiye’yi gerçekten 1000 yıllık dizayn etmiş olacaklar.

Ya onlar ya biz...

Biraz ütopya gibi gelecek fakat bizim için Ukrayna şemsiyesi altında Avrasya'nın tasarımı ve yeniden yapılandırılması "Ya istiklal, ya ölüm..." niteliğinde var olma savaşıdır.

Çünkü, bu hibrit savaşta Türkiye duruşunu korursa dünya çok daha farklı şekillenecektir.
Aynı    15 Temmuz 2016 yılında Türk insanının gösterdiği karşı duruşu bugün Ukrayna sivil halk savunmasının silahsız bir şekilde Rus askeri birliklerinin önünde durmasına örnek olduğu gibi.

NATO'nun beyin ölümünü gerçekleştiğini söyleyenler, bugün NATO’nun doğu kanadının güçlenmesi gerektiğini söyleyebilecek duruma geldiyse, sakın at gözlüklerinin çıkarıldığını düşünmeyin. Emin olun bu da bir politikadır.

Devamı
Dolar, ne dolar ne dolmaz...

Ülkelerin dış politikalarını şekillendiren en önemli unsurlardan biri coğrafi konumlarıdır. Coğrafya kaderdir öngörüsü, sömürge mantığının meşrulaşmasına neden olan ekonopolitik uygulamalar kapsamında değerlendirilmesi gereken stratejik yaklaşımlardır.

Bu yaklaşımların coğrafyalar üzerindeki etkilerini yaşadık, uzak ve yakın çevremizde gelişen olaylarla da yaşıyoruz.

O halde; siyasi otorite haline gelen büyük askeri ve ekonomik güçler olarak bilinen devletlerin siyasi coğrafyaları, kendilerince ürettikleri jeopolitik hakları günümüz dünyasının insanlık boyutunu yansıtmaktadır.

Değindiğim konuyu biraz daha derinlemesine irdelemeye başladığımızda karşımıza Siyasi Coğrafyaların Gelişmesi ve konuya ilişkin Jeopolitik Teorileri üreten teorisyenler çıkmaktadır.

Peki, jeo ekonomik konum ve ülke ekonomileri üzerinde etkili olan bu Jeopolitik teoriler nelerdir sorusuna yanıt aramak gerekir…

Bir genelleme olarak ele aldığımızda;

Ülkelerin gücünü yansıtan ekonopolitik hakimiyet alanlarının genişliği ve bu koşulları sağlayan siyasi kudretleri yatmaktadır.

Bunlar;

  • Kara Hakimiyeti Teorisi,
  • Deniz Hakimiyeti Teorisi,
  • Hava Hakimiyeti Teorisi,
  • Kenar Kuşak Hakimiyeti Teorisi

Olarak ülkelerin stratejik politikalarını oluşturmaktadır.

Halford Mackinger tarafından ortaya atılan Kara Hakimiyeti teorisi Avrasya jeopolitiği olarak karşımıza çıkar ve bu kapsamda Avrupa, Asya ve Afrikayı dünya Adası olarak tanımlanmış olup, merkezinin Avrasya olduğu kabul edilmiştir. 

Avrasya jeopolitiği, hem bu coğrafya kapsamında yer alan Rusya, hem de Rusya’yı kendi ekonomik ve askeri gücüne rakip görerek hedef alan ABD önemli ve sürekli güncel konudur.

Çünkü; gerek soğuk savaş döneminde, gerekse soğuk savaşın ardından ABD Avrasya jeopolitiğini hak ettiği ödül olarak görmüştür.

Aslında Avrupa jeopolitiğinde etkili olan ve dünyayı yeniden şekillendiren bir süreç Polonyada başlayan işçi hareketlerinin lideri Lech Walesa’nın Ekim 1981 de hükümet ile yaptığı anlaşmaya kadar uzanır.

1980’li  yılların ekolünü oluşturan bu süreç, 1985 yılında Michael Gorbachow ile başlayan açıklık politikasının kapsamında oluşan etki ile, 9 Kasım 1989’da Berlin duvarı inşaatından 28 yıl sonra yıkılması,  25 aralık 1991 de Gorbaçov istifa ettikten 1 günsonra 26 aralık 1991’de Sovyetler birliği yıkılarak çeşitli ülkelere bölünerek Sovyetler birliği son bulmuş ve 1999 ‘dan itibaren Putinin göreve gelmesi ile ekonomisini düzeltmeye başlayan Rusya karşısında ABD 2010 yılına kadar Avrasya politikasında bir gerileme yaşamış, buna neden Ortadoğu ve körfez savaşları politikası olduğunu düşünebiliriz.

2010 yılından sonra kenar kuşak stratejisi kapsamında Çin, ABD ve Avrupa ekonopolitiği üzerine etkili olmuş ve Avrasya jeopolitiği günümüz Ukrayna’da yansıyan Yugoslavya’nın bölünmesinden sonra yaşanan kanlı sürecin ardından, belki de çok daha kanlı bir sürecin başlangıcı olacaktır.

Devamı
Lütfen Bir Bardak Su...

Ulusların merkeziyetçi yapıları ve ulus devletçiliğe karşı yapılandırılmaya çalışılan bir sistemin uluslararası boyutta ülkelerin varlıklarını tehdit eden vatansızlaştırma politikaları gündemi teşkil etmektedir.

Küreselci zihniyetin yeniden yapılandırma süreç ve stratejilerine ilişkin vatansız dünya insanı projesine karşı gelecekteki sosyal yapılanmayı irdeleyen aydın kişiler...

Ulus devletlerin tehdit altında olduğuna dair öngörülere ilişkin tereddütlerin ortaya çıkması ve tepkilerin dalga dalga yayıldığının ne kadar farkındayız?

Devletlerin bugün ve gelecekteki yapılandırmalarına ilişkin cevap aranmasına neden olan en güncel ve tehdit edici sorun küreselciler ile ulusalcılar arasında yaşanan hibrit harptir. 

Hibrit harp; Siyasi savaşların, düzensiz konvansiyonel, siber yöntemler ile yalan haber ve aynı zamanda hukuk, diplomasi ve iç siyasete dış seçim müdahalesi gibi etkili yöntemlerin gerçekleştiği ve uygulandığı stratejidir.

Bütün dünyayı sarmış olan ve kasıp kavuran bu yöntem, geçmişten günümüze sınırları aşan biyolojik savaş olarak uygulanan bu ihanet dolu pervasızlıktan tüm dünyada olduğu gibi bizler de nasibimizi alıyoruz, hem de çok fazla etkilenerek. 

Örneğin tüm dünyada tarım ürünleri sektöründe uygulanan, suni gübreleme yöntemi ile başlayan ve toprakları verimsizleştiren, canlı metabolizmaları yok eden bir uygulamadan sonra kimyasal zirai mücadeleye geçilmesi, ülkelerde doğum kontrolün güncelliğinin korunması,  genetiği oynanmış hibrit tohumlar ile bu sürecin devam etmesi, laboratuvar virüslerinin etkileri ve bunlar kadar önemli olup ekonomilerin yöneylemleri üzerinde etkili olan merkez bankalarının millileştirilmemiş olması ekonomik krizlerin nedenleri arasındadır. 

Bir de şimdi Block Chain yapılı bilgi işlem yönetiminde karşılaşacağımız sorunların tehditleri ortaya çıkmıştır.  Ayrıca, MRNA ile programlanabilir ve Elektro manyetik frekanslar aracılığı ile aktifleşip pasifleşebilen temel yapı taşlarımız olan hücrelerin etkileşiminden bahsediliyor. 

MRNA bir bakıma vücut kimyasında etki tepki işlevinin kodlanmış hali olduğunu açıklayan bazı bilim insanlarının ifadesine göre insan vücuduna yerleştirilen bu ajanlar bilim adına faydalı olacağı gibi, biyolojik metabolizmaları kontrol altına alan korsanlığın yani küresel efendiliğin bir faaliyeti olduğu kanaatinde olmalarıdır.

Bu süreç unsurlarından biri de Transmisyon görevinin ilk adımı olacak olan 5G yani 5. Jenerasyon olarak nitelendirilen bilişim yönteminin iletişim sistemi sayesinde faaliyete geçmesi planlanan Big Data. Açıkçası küresel eşgüdümlü kaynak veri havuzu öngörüleri ile yüz tanıma, sanal para kullandırma ve kısıtları, tıbbi sorunlar ve varyansları (Dağılım Aralığı Alanları) hakkında bireysel uyarı gibi insanlığı tek merkezden kontrol altına alacak bir yapılanmanın eşiğindeyiz.

İç çekişmelerle ilgilenecek kadar gerçekleşen bu olayları önemsizleştirenler ile birlikte olup küçümsemeyin, dünyanın neresindeyiz ve ne yapmamız gerekiyor ona bakın...

Kişilikler Sağırlaşınca Proje Böyle Yönetilir...

Ancak;

Milli değerler niteliğinde sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için verilerin dinamik yöneylemi nedeni ile gerçekleşmek zorunda kalan sürekli yeniden yapılanma politikalarının her zaman devrim niteliğinde olacağını, o nedenle milli değerlerin yeniden yapılanması ve korunması yönünde gereksiminlerin önceliklerine göre istatistiksel öngörülerin ağırlık merkezleri yöneylemleri doğrultusunda kalkınma ve yatırım politikaları koordinasyon gerektiren bir husustur.

Günümüzde bilişiminin yayılma hızı gerçekten ışık hızı derecesinde yüksek olmasına rağmen, birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de veri kullanımının düzenli ve anlamlı olması için politikalar yeterli düzeyde geliştirilmemiş olması ve ham veri niteliğindeki kaynaklara ilgi düzeyinin zayıflığını açık haber kaynağı olan çeşitli sosyal medya unsurlarına yansıyan düşüncelerden anlayabiliyoruz.

Sosyal medya kullanıcı danışmanlığı yakın gelecekte aynı yaşam koçları gibi yönlendirici danışman ve rehabilitasyon unsurları olarak hayatımızda rol bütünleştirici unsurlar olarak görev alabilirler.

Ülke düzeyinde gerçekleşecek veri devrimi sayesinde kritik adımları oluşturan üretim yönetimi ile ilgili yöntemler hakkında daha sağlıklı bilgiye erişilip derleme imkânı olacağı için, veri boşluklarının önüne geçilerek sürdürülebilir üretimin tarım, sanayi ve diğer hizmet alanlarında doğru planlama ve yatırımlar yönünde çabalar üzerinde kargaşayı önleyen yönlendirici etkisi olacaktır.

Devamı
Sanal alemde sanal zekaya ister istemez hoş bulduk…

Veri toplama sürecinde ve yönteminde gerçekleşen hızlı gelişmeler sayesindei Büyük Veri (Big Data) Havuzu ‘unda toplanan veriler Block Chain sistemi ve sanal ajanlar sayesinde öğrenen sistemin genişleme imkânı sağlanmış olacaktır.

Sosyal yönetim ve ekonomilerde köklü bir değişimi oluşturacağı beklenen yeni sistemlere ilişkin yasaların, sanal zekâ sayesinde daha kusursuz ve hızlı derlenmesini sağlayacağı umut edilen stratejik bir yönetim süreci olduğunu öngören disiplinlerin mevcudiyetini anlamak için komplo teorisyeni olmaya gerek yok.

Birbirleri ile entegrasyonu sağlanacak olan yapay sinir ağları yani bilişsel sistemler büyük verilere ve yapay zekâya dayalı, bilgi toplama ve derlenmesinde sosyal hak ve kurallara aykırı talep karşılama çalışmalarının yerine getirilmesine ve yönetim kararlarının desteklenmesine kadar olumsuz çeşitli görevleri de üstlenebilir.

O nedenle devletlerin dışa kapalı Büyük Veri Bankası sistemleri kendi ulusal sınırları içerisinde konuşlandırılmalı ve veri güvenliği önlemleri siber savaşlara karşı sürekli gelişen performans sağlayacak şekilde anlık güncellenecek performansta derlenmelidir. Eğer bir block chain oluşacaksa açık istihbarat yöntemlerine karşı milli olmalıdır.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde ekonomisi ve bilgi sistemleri gelişmiş ve özellikle ucuz elektrik sağlayacak yöntemler ile enerji sorununu çözmüş toplumlarda Sanal zekâya ilişkin bilişsel sistemler önemli ölçüde hizmet yelpazesini genişleteceği öngörüsü yaygındır.

O halde; bilişsel çağın başlayan ekonomik ve sosyal sonuçlarını anlama ve özellikle küresel politikalar ve ekonomik sorunlar bağlamında durum değerlendirmesi yapmak ülke güvenliği için önemli bir ihtiyaçtır.

Bu bağlamda yanıt aranması gereken öngörüler basitçe;

  • Sanal zekâya dayanan sistemler için hangi etik ilkeler uygulanmalıdır?
  • Sağlık, eğitim, kariyer veya mali durumla ilgili kararlar için algoritmalar nasıl derlenmelidir?
  • Algoritma temelli kararlardan kim nasıl sorumlu olacaktır?
  • Sanal zekâ potansiyelinin harekete geçirilmesi nasıl gerçekleşecektir;

Son yıllarda sanal zekâ ile ilgili yaşanan gelişmeler irdelendiğinde bazı ülkeler bu teknolojik sistemi önemseyerek altyapısını oluşturmaya yönelmiş ve bu alanda liderlik için küresel yarış başlamıştır.

Sanal zekâ insanların çalışma, öğrenme, iletişim kurma, tüketme ve yaşama alışkanlıklarında devrim yapacağı ve Üretim alanlarından lojistiğe, sağlık ve mikro biyolojiye, sosyal katılımı teşvik, dil algılama becerilerinin sağlaması irdeleyebilen sinir ağları sayesinde teknolojinin yükselişi küresel ekonominin yapısını derinden değiştirmesi yönünde etkili olacağını artık kanıksamak gerekmektedir.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde, küresel şirketlerin küresel ekonomideki konumunu oluşturan birçok ürün ve hizmet büyük veri bankasında makine haberleşmesi ile donatılacağını düşünebiliriz. Ve bu ekonomilerin yeniden yapılanması üzerinde biçimlendirici bir özellik olacaktır. Türkiye’nin de bu yarışı G20 veya G10 ülkeleri arasında değil, ilk G5 içinde olabilmesi ve bu üst grupta tutunabilmek için elverişli koşullar sağlamalıdır.

Bunun için araştırma kurumları, endüstriyel otomasyona odaklanmış küresel aktif sanayi şirketleri, yazılımda dünya pazarındaki yer alması gereken yerli ve milli şirketler desteklenmelidir.

Bu şirketlerin uzun vadeli rekabet güçlerini sağlamak için Türkiye ekonomisinin bu teknolojilerin belirlenmesinde aktif bir rol oynaması ve sanal zekâ potansiyelini harekete geçirmesi önemlidir.

Sanal zekâ potansiyelinin harekete geçirilmesi için okullardaki eğitimin sürekli eğitim ve yeniden yeterlilik sistemi oluşturulması öngörüler olarak beklenen sonuçlar arasında olmalıdır. Eğitimde süreklilik, Okula devamlılık ile sınırlanmamalı, öğrenci istediği an, devletin sağlayacağı büyük veri bankasından karşılıklı iletişim halinde faydalanması bu alanda başarı sağlayan bir yöntem olarak hizmet sağlar.

 

Sanal zekâ kullanılarak toplumun değişimlere hazırlanması, akıllı otomasyon ve insanlar ve akıllı makineler arasında artan ekip çalışması şirketlerde ve devlet kurumlarında köklü değişikliklere yol açacaktır.

Sanal zekâ kullanımının yapısal değişikliklerde umut verici olduğu eşgüdüm sağlayıcı alanlar:

  • İnsan etkileşimi,
  • Durum tespiti,
  • Karar desteği,
  • Tahminlerin geliştirilmesi

İnsan ve makine arasındaki etkileşimde başarı sağlamak ve sanal zekâya yönelerek faaliyet süreci başladığında insanlar ve makineleri kapsayan her iki sistemin öğrenme süreçlerini gerektirir. Çünkü sistemleri kullanmak kolaylaştıkça veri işleme ilişkin mimari yapıları karmaşıklaşır ve derleme açısından zorlaşır…

Biz bu sürece ne kadar hazırız? Hazırsak etken, hazır değilsek edilgen olacağız…

 

Devamı
Sanal alemde sanal zekaya ister istemez hoş bulduk…

Veri toplama sürecinde ve yönteminde gerçekleşen hızlı gelişmeler sayesindei Büyük Veri (Big Data) Havuzu ‘unda toplanan veriler Block Chain sistemi ve sanal ajanlar sayesinde öğrenen sistemin genişleme imkânı sağlanmış olacaktır.

Sosyal yönetim ve ekonomilerde köklü bir değişimi oluşturacağı beklenen yeni sistemlere ilişkin yasaların, sanal zekâ sayesinde daha kusursuz ve hızlı derlenmesini sağlayacağı umut edilen stratejik bir yönetim süreci olduğunu öngören disiplinlerin mevcudiyetini anlamak için komplo teorisyeni olmaya gerek yok.

Birbirleri ile entegrasyonu sağlanacak olan yapay sinir ağları yani bilişsel sistemler büyük verilere ve yapay zekâya dayalı, bilgi toplama ve derlenmesinde sosyal hak ve kurallara aykırı talep karşılama çalışmalarının yerine getirilmesine ve yönetim kararlarının desteklenmesine kadar olumsuz çeşitli görevleri de üstlenebilir.

O nedenle devletlerin dışa kapalı Büyük Veri Bankası sistemleri kendi ulusal sınırları içerisinde konuşlandırılmalı ve veri güvenliği önlemleri siber savaşlara karşı sürekli gelişen performans sağlayacak şekilde anlık güncellenecek performansta derlenmelidir. Eğer bir block chain oluşacaksa açık istihbarat yöntemlerine karşı milli olmalıdır.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde ekonomisi ve bilgi sistemleri gelişmiş ve özellikle ucuz elektrik sağlayacak yöntemler ile enerji sorununu çözmüş toplumlarda Sanal zekâya ilişkin bilişsel sistemler önemli ölçüde hizmet yelpazesini genişleteceği öngörüsü yaygındır.

O halde; bilişsel çağın başlayan ekonomik ve sosyal sonuçlarını anlama ve özellikle küresel politikalar ve ekonomik sorunlar bağlamında durum değerlendirmesi yapmak ülke güvenliği için önemli bir ihtiyaçtır.

Bu bağlamda yanıt aranması gereken öngörüler basitçe;

  • Sanal zekâya dayanan sistemler için hangi etik ilkeler uygulanmalıdır?
  • Sağlık, eğitim, kariyer veya mali durumla ilgili kararlar için algoritmalar nasıl derlenmelidir?
  • Algoritma temelli kararlardan kim nasıl sorumlu olacaktır?
  • Sanal zekâ potansiyelinin harekete geçirilmesi nasıl gerçekleşecektir;

Son yıllarda sanal zekâ ile ilgili yaşanan gelişmeler irdelendiğinde bazı ülkeler bu teknolojik sistemi önemseyerek altyapısını oluşturmaya yönelmiş ve bu alanda liderlik için küresel yarış başlamıştır.

Sanal zekâ insanların çalışma, öğrenme, iletişim kurma, tüketme ve yaşama alışkanlıklarında devrim yapacağı ve Üretim alanlarından lojistiğe, sağlık ve mikro biyolojiye, sosyal katılımı teşvik, dil algılama becerilerinin sağlaması irdeleyebilen sinir ağları sayesinde teknolojinin yükselişi küresel ekonominin yapısını derinden değiştirmesi yönünde etkili olacağını artık kanıksamak gerekmektedir.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde, küresel şirketlerin küresel ekonomideki konumunu oluşturan birçok ürün ve hizmet büyük veri bankasında makine haberleşmesi ile donatılacağını düşünebiliriz. Ve bu ekonomilerin yeniden yapılanması üzerinde biçimlendirici bir özellik olacaktır. Türkiye’nin de bu yarışı G20 veya G10 ülkeleri arasında değil, ilk G5 içinde olabilmesi ve bu üst grupta tutunabilmek için elverişli koşullar sağlamalıdır.

Bunun için araştırma kurumları, endüstriyel otomasyona odaklanmış küresel aktif sanayi şirketleri, yazılımda dünya pazarındaki yer alması gereken yerli ve milli şirketler desteklenmelidir.

Bu şirketlerin uzun vadeli rekabet güçlerini sağlamak için Türkiye ekonomisinin bu teknolojilerin belirlenmesinde aktif bir rol oynaması ve sanal zekâ potansiyelini harekete geçirmesi önemlidir.

Sanal zekâ potansiyelinin harekete geçirilmesi için okullardaki eğitimin sürekli eğitim ve yeniden yeterlilik sistemi oluşturulması öngörüler olarak beklenen sonuçlar arasında olmalıdır. Eğitimde süreklilik, Okula devamlılık ile sınırlanmamalı, öğrenci istediği an, devletin sağlayacağı büyük veri bankasından karşılıklı iletişim halinde faydalanması bu alanda başarı sağlayan bir yöntem olarak hizmet sağlar.

 

Sanal zekâ kullanılarak toplumun değişimlere hazırlanması, akıllı otomasyon ve insanlar ve akıllı makineler arasında artan ekip çalışması şirketlerde ve devlet kurumlarında köklü değişikliklere yol açacaktır.

Sanal zekâ kullanımının yapısal değişikliklerde umut verici olduğu eşgüdüm sağlayıcı alanlar:

  • İnsan etkileşimi,
  • Durum tespiti,
  • Karar desteği,
  • Tahminlerin geliştirilmesi

İnsan ve makine arasındaki etkileşimde başarı sağlamak ve sanal zekâya yönelerek faaliyet süreci başladığında insanlar ve makineleri kapsayan her iki sistemin öğrenme süreçlerini gerektirir. Çünkü sistemleri kullanmak kolaylaştıkça veri işleme ilişkin mimari yapıları karmaşıklaşır ve derleme açısından zorlaşır…

Biz bu sürece ne kadar hazırız? Hazırsak etken, hazır değilsek edilgen olacağız…

 

Devamı
Her Şey Sen ile Başladı...

Hani bir şarkının nağmelerini dinlerken ve ya öyle olur ki bazen geçmiş ile geleceğin arasına sıkışan yaşadığımız her hangi bir gün,
koşarken kırlarda geleceğe duyduğu özlem ile bir çocuğun ilk defa uçurduğu uçurtmanın ardından  gök yüzüne bakıp daldığı hayallerin mutluluğu veya derinden içini çekip kırılan umut dolu düşlerin parçalanışının verdiği bağrımızı yakan hüzün kaplar ya bazen içimizi...

Geminin pupasında puntellere yaslanmış, sanki “ İşte öyle bir şey  “ der gibi düşünüyordu. Öylece derin derin bakıp gözlerinin dalıp kaldığı dalgalara ve ilerledikçe zaman,  martı sesleri uzaklaşıyordu açıldıkça enginlere.

İki mavi arasına sıkışmıştı sanki hisleri, rüyada gibiydi ilerlemiş yaşına rağmen, ardında kalan yıllar bir an kadar yakındı bakışlarına.

Tutup geçen yılları geri çekmek ister gibi his uyandırıyordu nefesini içine derin derin çektikçe...
Ve insanı bir tek konuda umutsuzluğa sürükleyen  o mümkün olmayan gerçeğin gizi orada saklıydı..

Göz göre göre bir an da mazi olup uçup gidiyordu ellerinin arasından çaresiz bakışlarla zaman. Bir ara düşünür gibi oldu sanki, döndü ve ileri doğru bir hamle yaptı, kendi de şaşırmıştı ve ben neyapıyorum der gibisinden aniden duaraksadı...

Çekingen yüz ifadesi ile Sağına soluna baktı, hüzünlü bir gülümseme vardı yüzünde. Bir ara sanki asla mümkün olması imkansız bir şey gerçekleşmişti onunla göz göze geldik.

Gülümseyerek içten bir selam verdi, verdiği selam sessiz bir tebessümdü aslında. Fakat sanki sesini işitir gibiydim.. O sırada gelmekte olan çaycıya parmağı ile çay işaret ederek beni de iç dünyasının yanına davet etti.

Çayından bir yudum içtikten sonra huzur veren bir ses ile bak! dedi....
Bak ki, gör, gör ki merak et, merak et ki sorgula, sorgula ki öğren, öğren ki seçici ol, seçici ol ki hedefin belli olsun, kararsız olma..Kararlı ol ki hedefine ulaş..

Anlatmaya devam ediyordu...
Önüne birçok birçok fırsat çıkabilir. Çoğu kez karşınaimkan olarak çıkan fırsatları değerlendiremediğini düşünüp keşke dersin. Biliyormusun ?... Keşke, ifadesi insan hayatının paha biçilemez en büyük kaybıdır.

Fakat, şunu unutmak ki hayattaki en büyük fırsat kendine verdiğin değerdir. O değeri korumasını bilirsen, insanlar arasında koyacağın mesafeye de  sen karar verirsin.

Hayretler içerisinde dinliyordum. Beni bana sessiz ve derinden anlatan?

Bak! dedi, yum gözlerini kendine bir bak....

Uzun bir sessizlik hakim oldu, o bir kaç dakika içinde sanki ömrümü özetlemiş gibiydim.

İnsanlar genelde gördüklerine ve duyduklarına göre karar verirler, bazen de görmeden beklentiler üzerine karar verirler. Gerek gördüklerinde olsun, gerekse duyduklarında veya belirli bir analiz yöntemi ile elde ettiği değerlere göre beklentilerinde verdikleri her kararda mutlaka bir yanılma oranı söz konusudur öyle değil mi? diye telkinde bulunuyordu.

Birden konuyu değiştirdi...

Elindeki bardağı göstererek, hiç düşündün mü ? dedi. Bak dedi, bu bardak ilk doldurulduğunda buraya geldiğinden daha sıcaktı. Geçen her an onda belirli fiziksel değişimlere neden oldu, olmaya da devam ediyor ve edecek..

Söylediklerini sanki daha önce yaşamış ve tecrübe sahibiymişim gibi sükunet ile dinlerken hep kafamda şu soru vardı.

Acaba neden böyle bir tecrübeyi anlatmayı kendisinde hissetmişti. Bir çok soru işareti aklımda belirirken, aynı zamanda hafızamı da zorluyordum.

O güzel etkileyici ses tonunu süsleyen bilgisini dışa vuran konuşmasını kesip sorma cesaretini ve zamanını bulamadığım için kendi sorularıma yanıt ararken, sebepsiz endişenin mazereti olmaz  diyerek bana birşeyler hatırlatmaya çalışıyordu.

Öyle ya sebepsiz endişe ne olabilirdi ? böyle bir sav'ı nasıl olurdu da ortaya atardı.

Bir taraftan bunları düşünürken dikkatimi çeken bir husus oldu. Karadan o kadar açılmışız ki...

Bak! Dedi tekrar..
Bak, şu martı açık denizde tek başına her türlü riski üstlenerek rızkını aramaya çıkmış.. Söyle bakayım. Bir martıyı kaç günde eğitebilirsin ?

Bu hali ile söz veremem, belkide eğitilmeden ölür, ancak yavruyken olursa bir nebze olabilir dedim.

Peki, ona uçmayı nasıl öğretirdin ?, Balık tutmayı, hangi balığın zehirli olup olmadığını, suya konduğunda tekardan sudan havalanmayı, hava akımından faydalanarak alçalıp yükselmeyi ?

Öylesine yetersiz hissettim ki kendimi, ne cevap vereceğimi düşünürken..

“Düşünmene gerek yok dedi, o kendi tabi olduğu çevrede kendine has yetenekleri ancak kendi yöntemleri ile öğrenebilir. Hiçir zaman bir martıya bir kartal gibi pençeleri ile balık tutmayı öğretemeyeceğin gibi asla olta ile balık tutmayı da akledip öyle bir düzenek kurup avlanmasını da öğretemezsin. “

Öğrenme, düşünme ve geliştirme yeteneğine sahip olan ben, bir martıya nasıl uçulması gerektiğini öğretemeyecek kadar acizmişim diye düşünürken yine o güzel hitabı ile devam etti..

Biz insanlardan bazıları, anlayabildiğimiz kadar öğrenebleceğimiz söylenir ya.. Hayır! Anlayabileceğimiz kadarın sınırları okadar yüzeysel değil. Ancak kendimizi sorumlu hissettiğimiz ve sorumlu olduğumuz alanda anlamak istediğimiz kadar öğrenmeye açığız.

Ve konuşmaya bir yudum daha çay içerek devam etti..

Her insan her şeye ilgili olamayacağı gibi, ilgisiz bir alanda bilgi sahibi olmanın yersiz olduğunu düşünmesi normaldir. Aslında ne kadar ilgisiz olsak da bir çok temel prensibi farkında olmadan o prensibin ilgi alanındaki ürünleri şöyle veya böyle kullanmak zorundayız.

Bir deniz aracının pervanesinin ideal kanat sayısının ve açısının kaç derece olması gerektiğini bilemeyiz, fakat o pervane olmadan deniz aracının kontrollü hareket etmeyeceğini biliriz.

Radarın nasıl yapıldığını bilmeyiz fakat, radarsız bir deniz aracının daha az güvenli olacağını biliriz.

Demek oluyor ki; ihtiyaç duymadığımız halde, ihtiyacımızmış gibi öğrendiğimiz her bir yenilik aslında dayatılan ve öğrenmek zorunda kaldığın yeni bir bilgidir.

İnsan beyni için kullandıkça gelişen bir bilgi işlem merkezi demek hatalı olur. İnsan beyni, kimyasal ve fiziksel olayların süreci kapsamında  biyolojik veri depolama kabiliyetine sahip bilginin derlendiği ve  irdelendiği olanaliz merkezidir.

Depolanan verileri ruh işler ve kullanır. Ancak ruhun işleyip kullanamadığı bir fonksiyon vardır.

İnsan bedeninin bazı faaliyet alanlarının yönetimi gibi. Örneğin Tad alma sistemi yenilecek yemeğin yalnızca lezzeti ile ilgili değildir. İnsan vucuduna zaralı dozda olan maddelerin yenmesini engellemek için örnek çözeltisinin değerini beyine sinir sistemi aracılığı ie gönderir, beyin analiz eder, ruh kararını verir.

Hala çözebilmiş değildim.. Nereden nere diye düşünürken, birden cam olan bardak altlığını düşürdüğünü zannettim. Bir hamle ile yere düşmeden yakaladım. Bu arada ne hamlede geç kalmış nede  çayım dökülmüştü.

Bak dedi, işte sen böyle bir insan olarak işlev ve işlem kabiliyetin ile bir harikasın..

Farkedemediğim bir doğruyu bana hatırlatmıştı. Bir anda görüp, karar verip, düşen tabaktan daha hızlı hareket edip, çayımı dökmeden yakalayıp tekrar doğrulup tabağı teslim etmek muhteşem bir yetenekti.

Demek ki, istedikten sonra bu muazzam sistem hem kendi iç çevresi ile, hem de dış çevresi ile bütünleşik anlık karar verme ve hareket kabiliyetine sahipmiş. Aslında bunlar hep bildiğimiz, her gün tekrarlı yaptığımız fakat fark etmediğimiz olaylardı.

Ve devam etti.

Aşırı dışa dönük olmayacaksın, eğer aklını kullanmadan hareket edersen çok çabuk uyumlaştırırlırsın, kontrol senden çıkar.

Dur daha bitmedi, dışa dönüklüğün ne olduğunu anladınmı?

Başımı sallayarak evet der gibi oldum..

Öyle değil, üreteceksin, yönlendireceksin, pazarlayacaksın, kritik alanlarda önder olacaksın..

Ben mi? Diye sorduğumda..

Tek başına hiçbir şey oluşturulan bir sistem kadar etkili olamaz.Güç elde etmek için enerjiye ihtiyaç var öyle değilmi.. işte o enerji kaynağı sensin.. Güç üretmek üzere birbirinden farklı ve birbirine bağımlı olan elemanların birlikte hareketi için kullanılan sistemlere motor sistemler denir. İnsan maddeye benzemez, ürettiği enerji ile oluşturduğu sinerji ile devingen bileşenlerini kendi oluşturur. Yeterki, bilgisini, tecrübelerini, aklını hırs ve hevesine kurban etmesin..

Ben kimim biliyormusun? yıllarını, enerjini, bilgini, sevgini boşa harcadığını haykıran vicdanınım.. beni hayatından eksik etmeyen daima kazanmıştır..

Keşke.. Ne ağır bir bedel değil mi ?

 

Vahit Sunar

Devamı