2024 YEREL SEÇİMLERİNE DOĞRU: GÖZLEMLER VE NOTLAR(II)

Yerel seçimler için artık propaganda anlamında çalışmalar hızlanmaya başladı. Partiler tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, mitinglerin ve toplantıların hızlanacağı anlaşılıyor. Burada yine hamaset kokan açıklamalarla seçmen-yurttaş tavlanmaya çabalanacak. Şöyle son yıllarda baktığımızda Türk Siyasetinde öne çıkanın “hamaset” olduğunu ve toplumun gazının alınmaya yönelik olduğunu görürsünüz.

Mahalli seçimler belediye hizmetleriyle doğrudan ilgili ve bağlıyken, bir bakıyorsunuz siyasetçilerin hâllerine. Memleket konularının mahalli seçimlerde yurttaşların ilgisine sunulması, seçmenin “seçmen tavır ve tutumları” bağlamında gerçekten de donanımsız olması, politikacıların ağdalı bir dille insanlarımızın dikkatlerini dağıtmaları, memleketimizdeki demokrasi refleksleri açısından en büyük zaafımız. Geçmişte yaşadığımız birçok olay ve söylemlerin tekrarını bu seçim öncesinde de yaşayacak gibiyiz. Gerçekten de AK Parti iktidarının elinde büyük bir “güç” var. Bugün, kabul etseniz de etmeseniz de siyasal erk hem devlet gücünü hem de tekelleşen medya gücünü, iktidarının tahkimi adına, hani denizcilikte bir tabir vardır “tam yol ileri”, vallahi aynen böyle kullanmakta.

Daha önce de belirttim. Mahalli seçimler artık mahiyetinin dışında değer görmekte. Zaten bizim ülkemiz gerçekten de acayip bir ülke oldu. Hani nev-i şahsına münhasır bir ülke olduk. Hayata geçirdiğimiz yönetim şekli mesela “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, ne bileyim Türk Usulü bir yönetim biçimi diye lanse edildi. Zaten demokrasi standartlarımız ve olgunluğumuz da aynen bize has bir düzeyde. İşte bu bağlamda genel seçim atmosferi ile yerel seçim atmosferi de birbirinin içine girer oldu. Türkiye’de iktisadî durum ve koşullar o hâle getirildi ki, yurttaşlarımız, politikacılarımızdan olsun siyasal partilerden olsun, daha çok MAKRO BEKLENTİ ve vaatler talep etmekte. Eh siyasetçilerimiz de maşallah şartların bu minvalde uygunluğundan faydalanarak, yerel seçim iklimini genel seçim iklimine dönüştürüveriyorlar. Belediyeleri yönetmeye namzet yerel politikacılarımız âdeta ülkeyi devralacaklarmış gibi emeklimize şunları vereceğiz, öğrencilerimize şu hizmetleri sağlayacağızın derdine düşüyorlar.

Gerçekten de Türkiye, son seneler dikkate alındığında en dalgalanmalı dönemi yaşamakta ekonomik olarak. Az önce yukarıdaki satırlarda da ifade ettim, siyasî iktidar ve ona göbekten bağlı medya organları, hanehalklarının çektiği ve katlandığı ekonomik problemleri ya gerçekten hafife alıyorlar ya da sahip olunan iktidar koltuğunun korunabilmesi adına, yine bu sıralar unutuldu, Covid-19 sürecinde çok meşhurdu, post-truth “perdelemesiyle” yaşananlar çok başkaymış gözbağcılığıyla insanlara gördükleri tozpembeymiş gibi aksettirilmekte.

Neden? Özellikle muhalefet, yine özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), seçime yönelik seçmenlerine daha çok ekonomik sorunlar ve bunların etkisinin hafifletilmesi meyanında vaatlerle gitmekte. Emeklilerin yaşadığı sıkıntı, öğrencilerin barınma, yeme-içme, yine ulaşım gibi olmaz ise olmaz gündelik rutinlerinin ve bunların maliyetlerinin karşılanacağı makam, yerel makamlar mıdır? Gerçekçi bakıldığında, bir belediyenin yapabilecekleri ile merkezi yönetim kadro ve bu kadroların sahip olduğu bütçelerin hayata geçirebileceği hizmet büyüklüğü ile kalitesi eşdeğer midir? Dediğim gibi esasında siyaset kurumu artık Türkiye’de yurttaşların gerçekliğinden kopmuş vaziyettedir. İşte bundan ötürü de hakikatler memleketimizde makyajlanarak, cilalanarak, bir bakıma olduğunun ötesinde bir kesitle kamuoyunun ilgisine ve bilgisine sunulmakta.

Artık şu bir gerçek… Türkiye’de AK Parti iktidarının vaat ettiği ve vizyon olarak sunduklarının “hakikatler” ile hiçbir bağlantısı yoktur. Öyle bir “Anlatı” dolaşıma sokuluyor ki, sanırsınız memleketimizde hiçbir iktisadî sıkıntı yok. Dayanakları da birkaç yıldır sarıldıkları tüketim ekonomisinin yansımaları. Açıp bakın Youtube gibi alternatif üretim yapılan yerlere, burada mikrofon uzatılan kişilere, eğer kişi ideolojik olarak AK Partili ise, zaten bu kişilere bir şeyleri anlatabilme ve izah etme şansınız yok. Hemen size, ekonominin “ne kadar iyi olduğunu” çevresindeki mekânlardan örnekler vererek ispatlamaya “çabalıyor”! İşte bakın diyor, dükkânlar, mağazalar, kafeteryalar nasıl da dolu… Tabii unuttukları “hakikat”, Türkiye’de insanların büyük çoğunluğunun asgari ücretle geçindiği. Ve yine asgari ücret uygulamasının da artık “olağan-doğal ücret” hâline geldiği. Şimdi düşünün bakalım, memleketin büyük çoğunluğunun 10 ila 12 saat arasında mesai harcadığını ve karşılığında da asgari ücretle geçinmek zorunda olduğunu. Aslında bu mekânları “kalburüstü” ile “kalantor” kişi ya da onların ailelerinden bir bireyinin doldurduğunu düşün(e)miyor veya araştır(a)mıyor veyahut tahmin edemiyor!

BELEDİYELER

EKONOMİ