BİRİKMİŞ NOTLAR, HER GÖRDÜĞÜNE İNANMA!

OPTİMAR ARAŞTIRMA, 31 Marttaki yerel seçimler sonrası 2-5 Nisan tarihleri arasında 2000 kişiyle anket çalışması yapmış.

Ankete katılanlara yöneltilen sorulardan bazıları şöyle:

- “Sizce bugün Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?”

Cevaplar: Ekonomi diyenler yüzde 60,6 ile birinci sırada yer almış. Yüzde 6,1 ile Suriyeliler ve düzensiz göçmenler cevabı ekonomi cevabının ardından gelen en önemli sorun cevabı olarak belirmiş.

- “Sizce bu sorunu kim çözer?”

Cevaplar: CHP diyenler yüzde 24,3,
               AK Parti diyenler yüzde 20,2

YAZARIN NOTU: Bu sorundan kastedilen ekonomik sorun.

Şu bir gerçek…
Türkiye’de gelir ve servet dağılımı ciddi boyutlarda bozulmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar olmadan önce ve ilerleyen dönemlerinde vaat ettiği müreffeh memleket manzarasından eser yoktur.
Esasında, artık Türkiye’de gözlerden kaçırılamayacak ve dikkatlerden de uzak tutulmayacak realite…
Toplumsal olarak sosyo-ekonomik yapının ciddi bir düzeyde, dar ve ücret gelirliler aleyhine irtifa kaybederek bozulmasıdır. 2024 Türkiye’sinde şu su götürmez bir hakikattir: Orta gelir grubunun son tahlilde silinerek yok olmasıdır. Ya zenginsiniz ya da fakir veya gariban… Bunun gariban edebiyatıyla da hiçbir ilgisi yoktur. Burada, alımgücünün düşmesi ve hanehalklarının eline geçen paranın, nominal değerle reel değer kesişmesinde nominal değerin eksi vermesidir.

Hazinenin neredeyse tam takır düzeyinde olduğunun söylendiği bir süreçte, şatafat ve debdebenin olabildiğince yoksul kitleler önünde sergilenmesi, yine kamu otoritelerinin “tasarruf tedbirlerine” gideceklerini dillendirmeleri, söylem ve tatbik aşamasında inandırıcılığını kaybetmekte.

Türkiye’de demokrasinin düzeyini ve toplumsal hayatın devamını düzenleyen hukuk kaidelerini partizanca gayelerle olması gerektiği yerlerden sarsınca yaşam “olağan akışında” maalesef devam edemiyor.

***

Artık Türkiye’de sadece söylem ve tatbik noktasında değil aşınmalar, esas üzücü olan Türk örf ve adetlerinin ve bununla atbaşı giden moral değerlerin de yozlaşması, ülkemize has milletimize has geleneksel davranışların unutulmaya yüz tutması. Siyasetçilerin, sadece kendi bencil çıkarlarını gözettikleri, seçmen-vatandaşların “patron” olma misyonlarını “içselleştiremedikleri” bir memleket ortamında söylemlerin “havada” kalması artık beni şaşırtmıyor. Gerçekten de NOW ANA HABER SUNUCUSU Selçuk TEPELİ hiç bıkmadan usanmadan tekrarlıyor, “patron sizsiniz diye…” Haksız mı? Gerçekten de yurdum insanı biraz dikkatli olsa, etrafında, kentinde, ilçesinde/kasabasında, mahallesinde, köyünde olanbitenler noktasında kulak kabartarak, sorgulasa ve muhakeme edebilse, inanın, bu ülkede yoksulluk, garibanlık, terkediliş, yoksunluk, hak gaspına uğrama gibi duygudurumlarının minimum seviyelerde yaşanması tesis edilebilirdi.

Bugün, gerçekten de çok farklı bir “dünyaya” veya yörüngeye doğru çekiliyoruz. Bizim millet olarak, seçmen-vatandaş olarak çok daha zinde olmamız elzem gelmektedir. Yanı başımızda, Ortadoğu’da İran-İsrail gerilimi “tetikleniyor”! Lami cimi yok, bu bölgede bir şeyler planlanıyor sonrada bu bölgede yaşam “savaşımı” veren insanlar, bu tezgâhın sonucuna hep katlanmak zorunda bırakılan “figüran” oluyor. Bu, zaten senelerce bu yönde tertiplenmedi mi? Avrupa’nın Beyaz İnsanları, sonra da Birleşik Devletlerin sapkın “seçkinleri”, dünyayı kendi babalarının çiftliği gibi görmediler mi? Zannediyor muyuz bizler, İran öyle çok vicdanen ve ahlâken İsrail’e saldırıyor ya da misilleme yapıyor? Filistin’in mazlum halkını ve insanını çok mu önemsiyor? Zaten bu coğrafyanın en büyük ayıbı ve riyakârlığı Müslüman insanlar ve İslam dini üzerinden kotarılmadı mı? Filistin’e karşı neredeyse dünyanın en üst seviye ve ileri teknolojileriyle teçhizatlandırılmış Siyonist din devleti İsrail, göz göre göre soykırım uyguluyor. Bırakın Birleşmiş Milletlerin uygar ülkelerini(?), bizim mahalle, yani İslam coğrafyası ve Müslüman ülkeler “kılını bile kıpırdatmıyor”. Ve bunun adı da “bu benim meselem değil ki oluyor”! Yani, bana dokunmayan yılan bin yaşasın!

İşte görüyorsunuz, bir ara politik jargonda ağzımızdan düşürmediğimiz “bir olalım diri olalım” moral motivasyon yükseltici cümleleri, sadece seçim meydanlarında laf-ı güzaf meyanından yankı olup kalıyor. Evet, gerçekten de iç işlerimizde ekonomik olarak yoğun bir durgunluk içindeyiz ama dışarıda kaynayan kazan içinde bizler de kaynayan unsur olmamak için, harbiden bir ve diri olacağız; öte yandan iç işlerimizde de rekabet edeceğiz ama denge çerçevesinde.     

BELEDİYELER

EKONOMİ