ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?

SÖZCÜ gazetesinde TurkuazLab. adlı şirkete ait “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020” araştırmasına yer verilmişti. Araştırmanın tamamına burada yer vermeyeceğim. Zaten, sözcü gazetesinin internet sitesinden haberin detayına ulaşmak mümkün.

Katılımcılara farklı sorular sorulmuş. Ben, burada bir tanesine yer vereceğim… Bir soru şöyle: “Kendinize uzak hissettiğiniz partinin taraftarlarından biriyle çocuğunuzun evlenmesini ister misiniz?” sorusu sorulmuş ve cevaplar şöyle gelmiş: %74,9’u istemem derken, %21,1’i isterim demiş.

“Kendinize uzak hissettiğiniz partinin taraftarlarından biriyle iş yapar mısınız? sorusu sorulmuş ve şöyle cevaplar gelmiş: %72,0’ı istemem derken, %24,3’ü isterim demiş.

“Kendinize uzak hissettiğiniz partinin çocuklarıyla çocuklarınızın arkadaşlık etmesini ister misiniz?” sorusu sorulmuş ve şöyle cevaplar gelmiş: %66,6’sı istemem derken, %30,9’u isterim demiş.

“Kendinize uzak hissettiğiniz partinin taraftarlarıyla komşu olmak ister misiniz?” sorusuna şöyle cevaplar verilmiş: %60,8’i istemem derken, %36,8’i isterim demiş.

Bu tablo gerçekten de çok üzücü. Üzücü olduğu kadarıyla da kaygı verici. Hep soruyorum veya sorguluyorum, bizler bu hâle nasıl geldik? Bu tablo nasıl izah edilebilir? Her şeyden çok daha önemli bir sorunumuz var. Kutuplaşırken, birbirimizden de “uzaklaşıyoruz”! Zaten, yaşanan salgından ötürü fiziki mesafelere hapsolurken, bir de böyle gönülden ve gözden ırak olmak…

Gerçekten de çok üzücü bir gelişme bu. Siyasetçilerin veya devlete yön verenlerin bu gelişmeden, dönüşümden haberleri var mı? Bu sosyolojik yapı ya da değişim bizim kültürel kodlarımıza yakışıyor mu? Kendisi gibi olmayan, kendisi gibi düşünmeyen birisiyle komşuluk yapmam demek, nasıl bir ruh hâlidir?

* * *

Sıkıntı veya üzüntü, sadece bu hususta değil ki. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde bir etkinlik düzenleniyor. Ve akabinde bildiğimiz sorunlar yine nüksediyor. Ne çok seviyoruz, olmayan şeylerden “meseleler” üretmeyi ve bunları “köpürtmeyi”! Ben teolog değilim. İslam dini veya din hususunda haddimi aşacak ya da ahkâm kesmeye yönelecek tavır içinde de olamam. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe okunması tartışma yarattı. Esasında, olması gereken noktayı Sayın Ekrem İmamoğlu koydu. Evet, kutsal kitabımızın kaynak dilinden okunması, sanırım daha makbul olanıdır. Ama, tartışmalar bitmiyor ki… Affedersiniz ama Mahmut’un çorabı misali uzadıkça uzuyor.

* * *

Bizler bu tabloyu haketmiyoruz. Elimde değil… Üzülüyorum. Evet, belki doğalgaz veya petrol zengini bir ülke olmayabiliriz. Çok büyük marka olan çokuluslu şirketlerimiz olmayabilir. Dünyaya nizam vermeyebiliriz. Ama, bizi diğer ülkelerden farklı kılan nedir, diye sorsam… Kökleri çok derinde olan kültürel harslarımızdır. Şu toplumsal yapıya bakıp da utanmamak, üzülmemek, elde değil. Bakın, bu sığ sorunlar yüzünden esas oğlana, yani reel problemlere odaklanamıyoruz. Dinimiz yüzünden kutuplaşıyoruz. Birbirimizden soğuyoruz. Ne demek yahu, aynı çatı altında farklı siyasal görüşlere sahip biriyle komşuluk yapmam demek!

* * *

İslam dini kimsenin tekelinde değildir. İnanmak veya inanmamak, herkesin kendi bileceği bir şeydir. İnanç özgürlüğü, anayasalarca korunma altındadır. İfade ve toplanma hürriyeti gibi, vicdan ve kanaatlerini açıklamak veya toplum genelinden farklı bir siyasal ve vicdan değerlerine sahip olmak; toplum indinde ne ayıplanabilir ne de bu düşünceden ötürü insanlar toplumsal yaşamdan izole edilebilinir. Ne zaman böyle tartışmalar alevlense, toplum cambaza bak misali oyalansa, bilin ki derin devlet zihniyetleri ya da zihni sinir planları tertiplenmekte, birliğimiz ve bütünlüğümüz hedef alınmaktadır. Zaten, sol cenah hazır kıta beklemekte: Hayat Tarzımız tehlikede! Ne bitmez vehimmiş… Mahalle baskısı! Papağan gibi aynı kavramları ikrar ediyor ve dar bir konu çevresine saplanıp kalıyoruz. Bu bağlamda, endişelenmemek lâzım; laiklik de bizim ortak değerimiz… Dinimiz de kutsalımızdır. Mahallerimizden çıkıp bir başımızı kaldırsak… Ne oluyor diye… Aman ki ne aman! Sosyal erozyon had safhada… Çanlar kimin için çalıyor! Çivisi çıkmış dünya derler ya…

Esas, ziller, çivisi çıkmış toplum için çalıyor.

BELEDİYELER

EKONOMİ