EN BÜYÜK YIKIMLARDAN/YOKOLUŞLARDAN BİR TANESİ: KİN VE NEFRET SÖYLEMİ

14 Mayıs seçimleri yaklaştıkça iktidar sahibi olmak isteyen grupların mücadelesi de şiddetlenmekte.

Cumhuriyet Halk Partisi ve paydaşlarının oluşturduğu birliktelik, Türkiye’ye “nefes aldıracağını” muştulamakta.

- TÜRKİYE YÜZYILI

- İKİNCİ YÜZYIL

Baksanız, gerçekten de albenisi çok güzel laflar ve cümleler. Öte yandan, rotayı belirlemek ve güzergâh üzerine harekete geçmek, arzulanan yere insanlığı/insanlarımızı ulaştırır mı?

Yeryüzünde yaşam zıtlıklardan, birbirinin yekdiğerinden sürdürülmekte ve insanlar bu doğrultuda “bir anlam arayışı” içinde olup huzur ve saadet peşinde koşmakta.

Son tahlilde, mevzumuz siyaset olduğundan ve yakın bir zamanda Cumhurbaşkanlığı seçimini gerçekleştireceğimiz için, aklımız ve fikrimiz politik atraksiyonlara kilitlenmekte.

Siyaset neden yapılır? Sanırım, bu soru üzerinde Türkiye’de de çok fazla durulmuştur. Veya bu soru çok fazlaca sorgulanmıştır. Normal şartlar altında “siyaset/siyaset kurumu” olmadan, ülke/devlet idare edilemeyeceğine göre, öncelikle memleketimizde siyasete bakışın berrak bir biçimde netleşmesi ve politikaya atılacak kişilerin “siyaset yapmaktan” ne anladıkları tartışmaya mahal vermeyecek formda ortaya konmalıdır.

Ülkeler insanlardan oluşur. İnsanlar olmadan ve insanların hayat verdiği cemiyetler, cemaatler olmadan, topluluklar olmadan ne devletler ne de ülkeler kendi başlarına bir mana ifade edebilirler. Doğal olarak insanlar farklı huylarla ve karakterlerle “yaratılmışlardır”.

***

Dünyada milyarlarca insan var. Bu hâl üzeriyken bu insanların renkleri, dilleri ve dinleri de farklıyken, bu insan topluluklarından tek bir terkip davranış beklemek ya da tek bir düşünceye iman etmelerini beklemek, normal midir?

21.yüzyılda bence, gelişen veya gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin/toplumların önünde en büyük barikat “hoşgörü eksikliği” ile “farklılıklara tahammül eksikliği” görünmektedir. Çokkültürlülük ve çokseslilik, demokrasiyle yönetildiğini iddia eden ülkelerin bence en önemli “yumuşak karnı” olmalıdır.

İnsanları veya bireyleri mermer gibi tek bir tona indirgeyemezsiniz. İnsanlar, birey olmanın şuuru içinde ait olduğu toplumun huzur ve güvenliği ile birliğini ve dirliğini tehlikeye atmadığı sürece, “hür insan olmanın” ayrıcalığıyla hareket ederek düşünce de üretmelidir ve aynı zamanda bunu kamuya açık alanlarda serdedebilmelidir de.

Öte yandan, bir toplumu dip dalgası misali yavaş yavaş ve çaktırmadan yıkacak ve ortak mefkûreden uzaklaştıracak en büyük bela…

KİN VE NEFRET’tir.

Nefret söyleminin dünyada ne büyük acılara yol açtığı, binlerce ve milyonlarca insanların aklını sapkınca ideolojilere ve düşüncelere kiraya veren despot yöneticiler yüzünden yaşamlarından oldukları bir vakıa iken…

Sırf güzel günler için… Yani, siyasette mevzi yenilemek için, koltuk değiştirmek için, aslında dertlerinin vatan-millet-yurttaş olmadığı, sadece kendi hırslarının ve ihtiraslarının tatmin edilmesine yönelik bir irade içinde olanların aymazlıkları adına toplumları, masum insanları ateş çukuruna atmak…

En büyük İHANET’tir.

Irkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, farklı dinde ve mezhepteki vatandaşlara kin ve nefret nazarıyla yaklaşmak ve bu gruplar üzerinden siyaset üretmeye meyletmek…

Ait olduğumuz uygarlığı ve dini mensubiyeti ayrı tutarak…

Tüm İNSANLIĞA yapılan büyük bir İHANET’tir.

Nefret söylemi ve senin gibi olmayanlar üzerinden diğerlerine kin duymak, diğerlerini yabancılaştırmak “arınılamayacak” büyük bir marazdır.     

BELEDİYELER

EKONOMİ