EVLERİMİZ...

Bu koronavirüs salgını bizlere bir şeyi hatırlattı:

Evlerimizi.

Ev demek…

Barınak mıdır?

Sığınacak ocak mıdır?

Evlere, sadece başımızı sokacağımız bir dam olarak mı bakmalıyız?

Evlerimiz, bizlerin bu dönemde bir nevi “showroom”larımız oldu.

Sosyal medya vasıtasıyla…

Canlı yayınlar yaparak, evlerimizde ne kadar mutlu olduğumuzu göstermeye çalıştık.

Dediğim gibi, evlerimiz, bizlerin bir bakıma sınıfsal ve statüsel konumlarımız açısından da bir işlev kazandı.

Evlerimizin en güzel köşeleri seçilerek, renk, ışık uyumuna özen göstererek, yine dekorun en iyi gözükeceği alanı belirleyerek, kendimizi “göstermeye” çabaladık sosyal medyadaki canlı yayınlarımızda.

Evlerimiz, artık sadece “mekân” olarak bir işlev kazanmıyor.

Evlerimiz…

Ne kadar büyük alanlara sahip olduğumuzun, ne kadar şık mobilyalara sahip olduğumuzun, yine ne kadar gösterişli vitrinlere, ne kadar şatafatlı tablolara sahip olduğumuzun, aslında kısaca variyetimizin izdüşümü oldular.

Bir ara nerede okuduğumu hatırlamıyorum, ama sosyal ağlarda canlı yayın yapanların arka dekorlarında kitaplık kullanması eleştiriliyordu. Bunda garipsenecek ne var acaba? Ya da televizyonlara canlı yayına bağlanan konunun uzmanlarının, konuşmalarını kitaplık önünden yapmalarının nesi acaba garipsendi?

Evet…

Evler, sadece başımızı soktuğumuz bir dam değil.

Yeri geldiğinde yaşam karşısında ne kadar aciz kaldığımızın yeri geldiğinde de statü yarıştırdığımızın göstergesidir.

BELEDİYELER

EKONOMİ