İNSAN, ZAMAN VE TÜKENME...

Son yıllarda aşina olduğumuz olgulardan biri de “tükenmişlik sendromu”dur. İnsanların âdeta makinevari bir biçimde hayatlarına monoton bir formda devam etmek zorunda bırakılmaları…

Esasında, yazılarımda çokça dile getiriyorum… Dönem olarak yirmi birinci yüzyılda olmamıza rağmen, hanisi teknolojik gelişmelerin dünya vatandaşlarının yaşamlarını epeyce kolaylaştırmalarına rağmen…

İnsanların genel durumlarında pek fazlaca iyileşme olmuyor. İnsanların yaşamlarını kolaylaştırmaları için kâh laboratuvar ortamlarında kâh ar-ge platformlarında ileri ve yüksek teknolojili, hıza ve yine zamana odaklı ürünler, aygıtlar, cihazlar ortaya konmasına rağmen…

İnsanlar anbean çok fazla çalışmaya devam ediyorlar. Esasında, bu teknolojik ve fennî sahalarda meydana getirilen çabaların kanımca sonucu, insanın daha fazla “boş zamanının” olması minvalinde olmalıydı. İnsanlar vahşi kapitalist sistem içinde her zamankinden daha fazla çalışmakta ve zamanlarının büyük çoğunluğunu, ailelerinden ve kendi kişisel etkinliklerini varedebilecekleri mekân ve zamanlardan yoksun olarak, işyerlerinde; fabrikalarda, plazalarda, lüks yazıhanelerde tüketmekteler.

Son yıllarda sağlık sektöründe uzman kişilerce ileri sürüldüğü gibi, dönemimizin en büyük sağlık sorunu veyahut yaşam içinde maruz kaldığımız sıkıntının en başat ajanı stres. Stres ve strese bağlı oluşan marazî hâller ve durumlar, normal ya da üst düzey yerlerde çalışan insanların hem aklî hem de beden sağlıklarını ciddi düzeyde tehdit eder vaziyette, yaşamlarımızın içinde sinsice yer almakta ve insanlarımız gerçekten de insanı yeri geldiğinde biteviye tüketen bu marazî durum karşısında da fazlaca bir şey ortaya koyamamakta.

Hâlbuki, tartışmalarımızın içine bence artık çok fazla çalışma edimini değil de, “yeterince ve verimli” çalışma biçimini ve bunun dışında kalan “boş zaman” aktivitelerinin nasıl değerlendirileceğini eklemeliyiz.  

BELEDİYELER

EKONOMİ