İŞTE TAM ÂNI: BİR VE İRİ OLMA ZAMANI

DEPREM…

Şuan ki teknolojik gelişmişlik düzeyi babında tahmin edilemiyor.

Siz, medyada veya sosyal ağlarda yapılan polemiklere bakmayın.

Türkiye’de, benim bildiğim, depremi önceden tahmin edebilecek, demek istediğim nokta atışı yapabilecek bir teknoloji yok.

Yine, şunu kastetmiyorum:

“İşte efendim falanca bölgede falanca ilimizde 30 yıl içinde deprem beklenmekte…”

Zaten, bunlar, artık hem kanıksadığımız hem de ezberlediğimiz bilgiler/cümleler.

Umut ediyorum ki…

DEVLETİMİZ/ÜLKEMİZ, bu doğal afetten de yeniden küllerinden doğacaktır.

Klişe cümleler kuruluyor ve yazılıyor:

Ama gerçekten de bu dönemde, ne denirse densin beklenmeyen, şok kırılmaların olduğu dönemlerde, birlik ve beraberlik çok önemlidir.

Normal günlerde yaşadığımız bazı hususları, böyle olağanüstü dönemlerde dolaba kaldırmamız gerekmez mi?

Kutuplaşma ve saflaşma bozgunculuğundan bana artık gına geldi. Yaşananlar yaşandı ve acımızın şiddeti burnumuzun direğini çatlatsa da, gündelik hayatı devam ettirmek durumundayız.

Geride kalan depremzede yurttaşlarımızın “en temel ihtiyaçlarının” ivedilikle karşılanması, her türlü tartışmadan ve sataşmadan daha kutsaldır.

Kış aylarındayız…

Doğanın çetin şartlarında dışarıda kalan yurttaşlarımızın ihtiyaçlarının tümünün karşılandığı söylenemez.

Yine, anladığımız kadarıyla tüm depremzedelere de ulaşılmış değil. Bundan sonra gündelik yaşamın akamete uğramadan devamı bakımından en önemli husus, sosyal medya platformlarındaki klavye delikanlılığından derhal vazgeçmemiz.

Buradan görüldüğü kadarıyla şuan için en zaruri gereksinim…

Barınma ve…

Tuvalet ihtiyacının karşılanacağı kapalı bir yer…

Umarım…

Öncelikle…

DEVLETİMİZ, bu ihtiyaçların giderilmesi için tüm imkânlarını seferber eder.

Gerçekten de…

Deprem felaketinin yaşandığı zaman açısından…

En azından bazı şeyleri “askıya” alsak…

Söz ola beri gele diye demiyorum:

İster kabul edin ister azımsayın, çok büyük bir felaketi tecrübe ettik ve bu zamanda bile “düşmanın/düşmanların” istim üzerinde olduklarını bilmemiz gerekiyor.

Bilmem, sizler de takip ediyor musunuz? Özellikle, sosyal medyada patronsuz ve özgür gazetecilik yapma derdinde olan mecralarda, yaşadığımız deprem felaketine ilişkin fazlaca video-analiz yayınlandı.

Komplo teorisi diyenler oldu, insanları “aptal olmak” ile itham edenler oldu… Tabii bazı kesimler var; biliyorsunuz bilime “neredeyse” din kadar iman ediyorlar ve kendilerinin sahip olduğu kanının dışına çıktığınızda…

Yani, alışılmış olanı, kurcalamaya başladığınızda cahil ve cühela olduğunuz söylenmekte ve insanların “boş şeylerle” oyalandıkları ileri sürülmekte.

Tabii…

Bu dönemde, çok fazla sayıda “yabancı devletlerden” yardım teklifi alındı ve devletimiz de sanırım uygun gördüklerini ülkemize davet etti.

Bu bağlamda, yabancı devletlerin kurtarma ve arama ekipleri, milletimizin tamamını duygulandıran sahnelere vesile oldular.

Yıkıntıların üzerinde gerçekten de cansiperane bir savaşım vererek, canlarımızın kurtarılması adına ellerinden geleni yaptılar.

Yalnız bu husus, devletlerin bu coğrafyada “emelleri” olduğunu değiştirmez.

Bizler şunu anlayamıyoruz. Bölge içindeki ya da uzak diyarlardaki halkların birbirleriyle bir sorunlarının, düşmanlıklarının olmaması, zor durumlarda birbirlerine nefes olmaları, beni gerçekten de çok duygulandırıyor. Yardıma gelen devletlerin kurtarma ekibindeki insanların Hıristiyan ya da farklı inanışlardan olmaları, onların son tahlilde “sade insan olmaları”, merhamet ve vicdan duygularıyla ülkemizde can kurtarmaları, beni o kadar fazla duygulandırıyor ki…

Öte yandan, “elma ile armudu” birbirine karıştırmayalım…

Devletler, vatandaşlardan terkip ise de…

Devletlere yön verenler nedense vatandaşlar değildirler ya da sözde öyle görünmesine rağmen, perde arkasında uyanık ve agâh olmayı gerektirecek şeyler tertiplenmektedir.

Demek istediğim… Zor dönemdeyiz… Bir olalım iri olalım…

Kutuplaşma ve ideolojik bağnazlık, vallahi de billahi de ülkemizin hiçbir biçimde yararına olmayacak.

Evet, konuşulacak çok fazla mevzu var… İhmaller, zamanında yapılmayanlar…

Öte yandan…

İSTİFA MEKANİZMASININ yine unutulması, ne bileyim kamunun sorumluluğu üzerine alarak af dilemesi/dilememesi…

HESAP VEREBİLMEK…

ŞEFFAFLIK… Ama sanırım, her şeyin bir zamanı var. Bir de şu var, yaşamda “öncelikler” vardır… Yaşama tutunmak ve nefes aldığın sürece “günün/günlerin” getirdikleriyle mücadele etmek.

NOT: Bu süreçte can-ı gönülden, dinlenmeden, uyumadan, yılmadan, yeis’e düşmeden bir canı aramıza döndürmeye çalışan, istisnasız devletimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın tüm fedakâr ve cefakâr personeline şükranlarımızı sunarız.

İYİ Kİ VARSINIZ…      

BELEDİYELER

EKONOMİ