NE YOLLAR YÜRÜNEREK NE DE BOŞ TENCEREYLE SİYASETTE DEĞİŞİM SAĞLANABİLİR!

Yıllardır söylenegelen bir şey:
“Boş tencere iktidarı götürür…” diye.

Maalesef bu yargı, gerçekten de siyasetin daha yarışmacı ve eşit şartlarda yapıldığı ve demokratik sistemin “tam mânâsıyla” yürürlükte olduğu ülkelerde geçerlidir.

Türkiye’de bizler daha uzun yıllar “Batı tipi demokrasi düzeninin” memleketimizde de varolmasını bekleyeceğiz gibi.

Türkiye’de artık tek konu veya mesele… Ekonomi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Resmi Kurumları, kendi veri tabanlarına göre farklı istatistikî rakamlar/bilgilendirici açıklamalar, veya medyaya-kamuoyuna yönelik yine bilgi akışına yönelik raporlar; aylık, haftalık bültenler yayımlıyorlar.

TUİK-Türkiye İstatistik Kurumu
TCMB-Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Oda Birlikleri
Tarafsız Araştırma Kuruluşları

Ama her nedense bu yapılan yayımlarda/açıklamalarda, birbirlerine yakınlık yok denecek kadar az!

Yani, bir kurumun yaptığı açıklama veya paylaşımla bir başka tarafsız kuruluşun bulguları ve bunun kamuoyuyla paylaşımı sonucunda ortaya çıkan rakamlar arasında neredeyse uçurum kadar fark var.

ENFLASYON… 3 Kasım 2002 yılından önce Türkiye’de yurdum insanının en büyük korkusu, karabasan hâline dönen, insanların buhrandan buhrana gark olduğu en önemli stres kaynağı enflasyon ve enflasyonist ortamdan kaynaklanan geçim zorluğu idi. Yükselen fiyatlar. Fiyatlar Genel Düzeyinin sürekli olarak ücretli ve maaşlı (ama dar gelirli yurttaşların) aleyhine ânbeân yükseliş izlemesi.

Ekonomideki kara tablo insanların hem moral-motivasyon ruhihâliyetini hem de parasal eylemlerini menfi olarak etkilemekte.

Fiyatlamada artık neredeyse “ânlık” bir süreç yaşanmakta.

***

Devlet, normal olarak ekonomik piyasaları denetleyici ve düzenleyici misyonuyla orantılı olarak yasaların kendine verdiği imkân ve araçlarla kâh müdahale ederek kâh bizzat rol alarak piyasa aktörlerinin; üretici tüketici dengesini tesis eder.

Devlet, bütçe tesisine paralel olarak Gelir-Gider dengesini sağlayacak şekilde harcama ve gelir elde etme kalemlerine istinaden toplumun gereksinim duyduğu hizmetleri ve diğer yaşamsal ihtiyaçları, sahip olduğu bütçe veçhesinde sunar. Türkiye’de şuan devlet için en büyük gelir kalemi VERGİDİR.

Şimdi bakıyoruz…

Toplumun yaklaşan mahalli seçimlerle pek ilgisi yok gibi. Değerli okuyucular, memleket ahalisinin nasıl derdi seçim olsun ki? Her şeyden önce, devlet aygıtının yürütme makamında bulunan siyasal erkin, yaşanan ekonomik sıkıntılardan ötürü toplumun katlandığı sıkıntıları hafifletmek adına kamu maliyesi politikalarına yönelmesi gerekmez mi? Ben ekonomist değilim ama okuduklarımdan edindiğim kadarıyla böyle netameli dönemlerde halkın çektiği ve katlandığı sıkıntı ve sorun sarmalı, kanımca, kamu maliyesinin politika araçlarıyla bir nebze de olsa hafifletilebilir.

Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, işbaşına geldiğinde kamu kurumlarında “tasarrufa gidilmesi” gerektiği ve artık rasyonel politikalarla ekonominin düzenleneceği yönünde umut verici açıklamalarda bulunmuştu. Ama gelin görün ki geçenlerde haber bültenlerinde ekonomi uzmanlarının (ekonomistlerin) ifade ettiklerine göre, Sayın Şimşek’in tasarruf tedbirlerine rağmen kamu kurumlarının “kamu harcamalarından” taviz vermeden yüksek meblağlardan devam ettikleri idi.

Yine anlaşılan…

Son toplantılar sonrasında… Ekonominin yükselen ateşinin düşürülmesi adına “sıkı para politikaları” uygulanacak gibi. Yani yine olan biten kabağın patlayacağı kesim…

Emekçiler, emekliler, dar gelirler veya hiçbir kazancı olamayanlar.

Yoksulluk… İşsizlik… İstihdam… Bugün, işsizlik büyük bir yara ama işgücü piyasalarında nepotizm ve liyakatsizlik ya da işe uygun personelin seçilmemesi daha çok parti kanallarının devreye sokulması, işsizlik gibi bizatihi istihdamın kendisinin de soruna kaynaklık etmesine vesile oluyor. İşte bu durumlar da, üçlü sacayağını besledikçe besliyor:

Yoksulluk, işsizlik ile eşit ve adil olmayan istihdam tipleri.  

BELEDİYELER

EKONOMİ