OSMANLI İMPARATORLUĞU VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ; BİZİ BİZ YAPAN HAKİKATTİR

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, Manisa’da bir ziyaret esnasında aşağıda okuyacağınız satır aralarını dile getirmiş:

“CHP, şöyle bir zorluk yaşar; efendim sanki biz Osmanlı'nın tamamına karşıymışız gibi söyleniyor. Biz Osmanlı'nın getirdiği medeniyete, yaptıklarına, geliştirdiklerine, hiçbir şeyine karşı değiliz. Biz sadece Osmanlı'ya matbaanın geç gelmiş olmasını, Senedi İttifak'ın uygulanmamış olmasını, meşrutiyetin ilanından sonra parlamentonun 33 yıl kapatılmış olmasını, donanmanın 33 yıl Haliç'te bekletilip Kıbrıs'ın tek kurşun atılmadan kaybedilmiş olmasını eleştiririz. Çöküş dönemindeki hataları eleştiririz.”

Türkiye’de siyaset kurumu içindeki aktörlerin bu kendilerini “ifade etmek mecburiyetinde” kalma durumlarını… Çokça kez deneyimledik. Evet, doğrudur, Osmanlı İmparatorluğu’nun/Devleti’nin yöneticileri, devrinde yaşanan değişim ve dönüşümleri tahlil edemediğinden ötürü, çökmekte olan dağılmakta olan koskoca devleti, öncesinde ferman saldığı devletlerin kuklası hâline getirmiştir.

Ama ben/biz bu hususun, Osmanlı Devleti/İmparatorluğu eleştirisinin bu noktalardan daha uç noktalarda da yapıldığını biliyoruz/tahmin edebiliyoruz. Osmanlı Kültüründen tutun da Osmanlı’nın bulunduğu coğrafyaya kazandırdığı değerler manzumesi veçhesinden de, özellikle Kemalist entelijansiyanın ağır eleştirilerini okudum ve işittim. Osmanlı Medeniyetinin varlığını reddetmek, yok saymak, kendisini bu geçmişten soyutlamak ile tarihe “yepyeni bir sayfa” açılmış olmuyor.

İdrak ve şuur hasletlerini ıskaladığımız vakit bazen böyle “benlik” sıkıntıları yaşayabiliyoruz. Biz kimiz? Böyle saçma bir soru olabilir mi yani? Geçmişi yıllarca öteye yaslanan, bilinen yakın zamanlarda Osmanlı Devletiyle tarih sahnesinde vakur yerini alarak, 2024 Türkiye’sinde ulu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şehitlerimizle bizlere yurt edindiği TÜRKİYE CUMHURİYETİ hudutlarında yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından terkip halklarız.

***

Bu durum, yıllardır böyle bilinçli olarak mı yoksa gerçekten de cehaletten kaynaklanan bir yoksunluktan mıdır, bilenmez toplumumuzu siyasî hedefler adına “istim” üzerinde tutmak için masa üzerinde her dem taze olarak tutulmaktadır.

Osmanlı ile kavgalı olmak veya Osmanlı’nın mirasını yok saymak bize acaba bu zamana kadar ne kazandırdı? Dönem ve devirleri sağlıklı bakış açılarıyla tahlil edebilmek için öncelikle kanımca “önyargılardan” ve “yıllarca uygulanan sistemli telkinlerden” arınmak gerekmektedir. Belki mütemadiyen söylediğim bir şeydir: ATATÜRK Osmanlı İmparatorluğu’nun zabiti (subay) değil miydi? İnkâr ederek, reddederek veya görmezden gelerek olan/olmuş olgu ve olayları değiştirme gücünüz var mıdır? Fani bir varlık olan beşerin böyle bir kudreti var mıdır, yok sayıyorum, yoksun! Güldürmeyelim kendimize, gülmeyelim birbirimize.

Osmanlı Devletini, dönemi ve devri itibariyle dikkate alarak; evet eleştirilmesi gereken yerleri açık yüreklilikle ifade etmek demek ne tarihe ne de bir medeniyet temsilcilerine leke sürer. Ama bu bağlamda, yirmi birinci yüzyıl küresel dengesinde, yaşadığın ülke ve devlet çerçevesinde “hakikatten” kopmadan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir yurttaşı olduğunu da unutmayacak ve kabulleneceksin.

Buna benzer hâller…

Kendilerini “Siyasal İslamcı” ya da “Yeni Osmanlılar” olarak tanımlayanlar tarafında da var: Tümden bir ülkeyi reddetme ve vatandaşlığından haz etmeme… Siyasal İslamcıların hâlleri aslında daha hazin ve hüzünlü! Bu tipte olan gruplar daha çok “hezeyan” içindedirler. Değerli okuyucular, olan ile olması gereken üzerinde değerlendirme yapabilmek ve bunu nizama geçirebilmek için her şeyden önce, “rıza almak”, “büyük ve meşruiyet sorunu oluşturmayacak çoğunluğun konsensüsünü” sağlamış olmak elzem gelir.

Sonuç olarak boş hayallerle, hezeyanlar ile hem zamanı hem de insanları heba etmek kadar ziyanda olma durumu yoktur:

Geçmişimizin kutlu olduğunu bilerek, maziden atiye milli bir şuur ile uzanarak ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir yurttaşı olarak, çetin dönemlerden geçeceğimizi de unutmayarak, tüm dâhili ve harici tazyiklere yekvücut olarak bir duruş sergilememiz, varlığımız açısından tartışmaya bile açık olamayacak kadar elzemdir.

BELEDİYELER

EKONOMİ