SÜREÇSEL İKİLEM

Türkiye’de siyasetçiler boş işlerle uğraşadursunlar…

Boş lakırdıyla gündemi doldurmaya çalışsınlar…

Türkiye’de vatandaşların ve hanehalklarının derdi…

Geçim ve gelir akımı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun (DİSK) araştırma biriminin gelir ve yoksulluk ile ilgili son bulguları, üzerinde durulmaya değerdi.

- Avrupa Ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu ülke Türkiye imiş.

- En zengin ile en yoksul arasındaki eşitsizlik makası 8,3 kata yükselmiş.

- Hanehalkları bir yılda yaklaşık olarak 1.500 $ (Dolar) fakirleşmiş.

- Türkiye’de yoksul sayısı son 2 yılda yüzde 8,4 artmış.

- Dünyada çalışan yoksulluğu yüzde 9 iken Türkiye’de yüzde 14,4 olarak tezahür etmiş.

- Covid-19 döneminde çalışan yoksul sayısı 7,7 milyonu geçmiş.

- Her 10 kişiden 7’si borçluymuş.

- Türkiye’de yoksulluk riski diğer ülkelere göre daha yüksekmiş. Yine kadınların yoksulluk riski erkeklerden fazla; her iki çocuktan biri de yoksulluk riski altındaymış.

 

TUİK verilerine göre… İşsiz sayımız 4 milyon 5 bin iken, bağımsız kuruluşların kendi yaptıkları çalışmalar neticesinde iş bulma ümidi olmayan ve iş aramayıp çalışmaya hazır olan 4 milyon 348 bin kişi dahil edildiğinde “geniş tanımlı işsizlik” sayısı 8 milyon 353 bin kişiye, işsizlik oranı da yüzde 23,3’e yükselmiş oluyormuş. Son tahlilde zamana bağlı eksik ve yetersiz istihdamdaki 2 milyon 78 bin kişi de bu işsiz kişi sayısına ilave edildiğinde, “en geniş tanımlı” işsiz sayısı 10 milyon 513 bin kişiye, işsizlik oranı da yüzde 29,3’e ulaşmış oluyormuş.

- - - - - - 

Gündemdeki tartışmalar içinde en fazla dikkat çekmesi gereken husus bu:

Yoksulluk.

Gelir yetersizliği.

Şimdi adalette olsun ekonomide olsun ve yine demokratik yaşamda olsun reform başlatılacak ya…

En büyük reform…

Artık kendi kendimize yeten ülke edebiyatından kurtularak, daha fazla dünyaya eklemlenen bir eko-politik düzlem içinde olmalıyız.

Bakıyorum da…

Yersiz yersiz hükümetler eleştiriliyor. Bir sokağa çıkma kısıtlamasının uzatılması ve kapsamının genişletilmesi talep edilirken; diğer yandan artık bir serbestleşme ortamının tesis edilmesi yönünde beklentiler var.

Şunu anladık. Gelecekte hiçbir şey bıraktığımız yerden devam etmeyecek. İster doğal ortamda diyelim ister dünyaya hükmetmek derdinde olanların tasarımları diyelim… Dünya farklı bir yere çekiliyor.

Bunun yanında, bu gelişmelere paralel olarak küresel iklim değişikliklerini, çölleşme risklerini, çoraklaşma tehlikesini, susuzluğu falan da ekleyelim…

Ortaya çıkacak tablo, pespembe değildir. Çin’in ekilebilir toprak için girişimlerde bulunduğunu yer yer bazı kaynaklardan okuyoruz. Pekâlâ, içilebilir temiz su ve ekilebilir topraklar, gelecekte insanlığın yaşam damarları olacaktır.

Son günlerde ülkemizde de benzer hususlar konuşulmakta ve tartışılmakta. Tarım faaliyetlerinin gerilediği. Yine tarımda çalışan kesimlerin de azaldığı. Tarımsal ürünlerde gelgitlerin olduğu. Şöyle bir baktığımızda, gıda sorunu ve tedariki veçhesinden tarım faaliyetleri ve bunun sonucunda elde edilecek çıktılar, evet yaşamsal öneme haiz.

Ama öte yandan, bizler Tarım toplumu ve Sanayi toplumu ile Post-modern toplum geçişlerini tarihsel evrim süreçlerinde tecrübe edemediğimiz için de bocalama yaşıyoruz. Türkiye’nin sıkıntısı hâlâ yaşanan sorunlarda, köylülük/çiftçi olma statüsünden çıkamamasıdır. Yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum, iki sayfa olmuş, bir başka yazıda yine bu husus üzerinde kafa yormaya devam edelim.

 

 

BELEDİYELER

EKONOMİ