YALNIZLIK VE YALNIZLAŞMA

Teknolojik gelişmeler ve ilerlemeler, evet, modern çağın modern insanını (bireyi) bu zamana kadar görülmemiş bir biçimde hem zaman babında hem de mekân babında özgürleştirdi.

Ya sonrası?

Tamam… İleri ve yüksek teknolojik araçlar, insanların yaşamlarını âdeta emek harcamadan, yorulmadan artık dilimize pelesenk olagelen “bir tık” hamlesi kadar basitleştirdi.

Zaman olarak fazla efor harcamıyoruz eskisine kıyasla.

Resmi işlemlerimizi halledebilmek için artık beton duvarların içinde, saatlerce kuyrukta bekleme işkencesi de bitti.

Ardı sıra daha fazla sıralamadan yekten noktayı koyuyorum:

Yalnızlaşıyoruz…

YALNIZLAŞMA…

Gerçekten de önümüzdeki yıllarda önemli bir sıkıntı olarak insanları uğraştıracak ama öte yandan sosyalleşme aşamalarında da en büyük handikap olarak önümüzde duracak.

Yalnızlık veya yalnızlaşma, doğal bir süreç esnasında mı zuhur etmekte veya bireylerin bilerek ve isteyerek, kendi özgür iradeleriyle seçim yaptıkları bir durum mu?

Bence bu tespit gerçekten de çok önemli. Akıllı telefonların 20 yıl önceye göre epeyce bir yer edindiği hayatlarımızda, yine masa başı bilgisayarların artık “demode” olduğu, işlevselliğine ve hafifliğine istinaden laptop bilgisayarların mobilitesinin çok daha kolaylaşması ve insanların elleri ve kolları olmaları…

Sanal alanlarda artık sanal ilişkiler kuruluyor. İnsanlar; kâh cep telefonlarının ekranının arkasına kâh bilgisayarların ekranlarının arkasına çekilerek, bir nevi maskelenerek, buradan “genelgeçer” ilişkilere ve sohbetlere kapı aralıyorlar.

Böylesi daha mı kolay? Maskeni tak, klavye kahramanlığına soyunarak, sosyal ağlarda, beğenmediğin, tasvip etmediğin olaylara ve gelişmelere kendince ahlâkî tepkini koy/göster, iletilerin altına yorumlar yaz; büyük büyük cümleler döşen, yazdığını gören de seni allame-i cihan zannetsin!

*  *  *

Pekâlâ, bu aşamaya nasıl gelindi? Değerli okuyucular, bu yazdıklarımın hiçbirinin altı boş değildir. Eğer, biraz zahmet gösterilip Google’da araştırma yapılırsa, bahsettiğim üzere yalnızlık ve yalnızlaşmanın ciddi bir biçimde arttığı ve ileride de sıkıntılara yol açacağını görebilirsiniz.

Tabii…

İnsanlar “sosyal bir varlık” olmalarından ötürü topluluk içinde, topluluğa karışarak yaşamak durumundadırlar. En azından, kendi hayatlarını “anlamlandırabilmek” ve hem bireysel hem de toplumsal katma değer sağlamak, kanımca bir gruba entegre olarak zuhur edebilir.

Kapitalizmin insan hak ve hürriyetlerini günümüzde pek öncelemediğinden ve sadece sermayenin arttırılması ve daha fazla kâr elde edilerek istifçiliğin özendirilmesinden ötürü…

Ve liberal kapitalist üretim sisteminde emekçi kitlelerin artık uzun saatlere varan çalışma düzenlerinde, otomatiğe binen çalışma davranışlarının sonucunda, aşırı yorgunluk ve iş yükünün artması ve daha birçok iş yaşamının çalışanları istihdama ve çalışma eylemine “yabancılaştıran” etmenleri…

Gerçekten de insanları belki öncelikle hayatın akışı içinde bir zorunlu tecrite zorluyor olabilir. Yoğun çalışma saatlerinden sonra, yine zahmetli bir ulaşım akabinde bitkin bir biçimde eve varılması, arta kalan kısıtlı zaman diliminde hem istirahat edilme zorunluluğu hem de kendine zaman tahsis etme…

Öte yandan modernleşmenin getirdiği koşullar ve toplumsal düzen gereği insanların, kalabalık kentlerde ağır çalışma şartları ve iş yükünün altında yaşam savaşımı vermeleri… Yine, medya denen devasa aygıt ve sosyal ağlardan insanların anbean tüketmeye davet edilmeleri… Tüketim ekonomisi ve tüketim toplumlarının gelip dayanacağı eşik…

Lamı cimi yok. Bencilleşmeyi ve egoizmi, yine akabinde de bireyciliği, yani “kamuculuğun” tersini açıktan da olsa zımnen de olsa insanların zihinlerine medya ve sosyal ağlar vasıtasıyla tüketimin ağa babaları ince ince nakşetmekte.

O zaman soru şu…

Bireycilik ve yalnızlaşma arasında acaba anlamlı bir korelasyon var mıdır?

Bireyciliğin beslediği yalnızlaşma ya da ekonomik toplumsal düzenlerin bir dayatması sonucundaki yalnızlaşma; her halükarda acaba gerçekten de ileride ciddi boyutlarda toplumsal kopuşlara rol açabilir mi?

BELEDİYELER

EKONOMİ